Antikalar E-posta Listesi

Türk Sanat Piyasasından haberdar olmak için, en güncel müzayedeleri takip etmek için lütfen eposta listemize üye olun.

         

123 Street Avenue, City Town, 99999

(123) 555-6789

email@address.com

 

You can set your address, phone number, email and site description in the settings tab.
Link to read me page with more information.

Zeki Faik İzer’le Paris’li Yıllar

Nevin Yücel Celbiş
Sanat Tarihçisi-Ressam 

Aradan geçen yıllara rağmen, bugün Zeki Faik İzer’in resimleri ile karşılaştığımda, gözlerim hep Paris’te ve Nice’de yaptıklarına gidip takılıyor. Onlar, benim çok iyi bildiğim, doğuşlarına tanık olduğum, geçirdikleri evrelerde yakınlarında olduğum çalışmalar. Bu resimlere bakarken, sanatçının plastik endişelerini, çözüm arayışlarını hatırlıyorum. 

Paris’li yıllara döndüğümde, yaşamın bizleri belirli zaman dilimlerinde ve farklı mekânlarda nasıl farklı kişilere dönüştürmüş olduklarını görüyorum: Zeki Faik İzer ve ben böyle bir zaman ve mekân farklılığını ve beraberinde getirdiği değişimleri birlikte yaşadık. Vaktiyle bir hoca-öğrenci boyutunda gelişen dostluğumuz, zamanla iki heyecanlı araştırmacının dayanışmasına dönüşüverdi. Bir yanda Matisse ve Cezanne, diğer tarafta Rönesans İtalya’sı ve özellikle Floransa kentinin ressamları.

Büyükada’da Lodos, 1968. Tuval üzerine yağlı boya, 33x40 cm 

 

Zeki Faik İzer’in Paris ve Nice yılları, renk ve form dayanışması ve doğa karşısında ressamın tavrının belirlenmesi üzerine araştırmalara dayanır. Bu, İstanbul’daki tavrından çok farklıdır. 1970’li yıllara kadar sanatçı, çalışmalarında renkçi bir araştırmanın içindeydi. Yapıtlarında organik soyut bir anlatım vardı. Bunda, Paris’te burslu bir öğrenci iken tanıyıp sevdiği Manessier ve Bazain’in etkileri görülüyordu. Bu dönem yağlı boyalarında, boyayı çok kalın kullandığını ve koyu tonların tablolarına hakim olduğunu gözlemliyoruz. 

1968’den itibaren sanatçının işlerinde farklı bir dönemin başlamakta olduğunu gösteren izler var. Özellikle Büyükada’da çizdiği araç desenleri, dalgalar ve “Büyükada’da Lodos” ile “Büyükada’da Poyrazlı Gün” adlı yağlı boyalarında çok daha renkçi, çok daha ışıklı ve çok daha rahat, neşeli bir tavır izleniyor. Ve hepsinden daha da önemlisi, artık bu tarihten itibaren ressamın yeni yolunu çizmekte olduğunu hissediyoruz: Her şeyden önce araştırmaya yönelmek. Ki, bu tavır son ve kesin halini Paris’te belirleyecekti.

Doğa, kâğıt üzerine guaş, 32x40.5 cm, 1977. 

Cezanne, Paris’te yaşadığı yıllarda, yeni bir resme başlamadan önce, mutlaka Louvre Müzesi’ne gider, sevdiği ressamları inceler, onlardan aldığı etkiler eğer yeterince olumlu ise, ancak o zaman kendi resmine dönebilirdi. Zeki Faik İzer’le müze gezmelerinde hep Cezanne’ın bu alışkanlığını düşünürdüm. Hocam da sevdiği ustalarının onaylarını alıyordu: Uccello’nun “San Romano Savaşı”, Van Gogh’un “Mor Zambaklar”ı, Matisse’in kâğıt kesmeleri... 

Akşamüzerleri ise kahvenin terasında, Jacob Burkhardt’ın “İtalya’da Rönesans Uygarlığı” adlı kitabını karırtırırdık. Kitaplar zaten bütün yaşamı boyunca, müzikle birlikte ona eşlik eden dostlardandı. Onlarsız olamazdı. 

Sevim İzer’le hemen her gün bir parka giderlerdi. Onları bu gezintilerin dönüşünde, Sevim Hanım’ı elinde çiçekler, Hocamı koltuğunun altında resim defteri, neşe saçarak gelirlerken hatırlıyorum. Anlatacak pek çok gözlemleri olurdu. Tüm bunlar, o yıllardaki yapıtlarına izlerini bıraktılar. Artık, Zeki Faik İzer’in çalışmalarında doğa gitgide daha ağır basmaya başlıyordu. 

Resimlerinde malzeme olarak guaş, pastel, ispirtolu kalem ve kâğıt kesmeler yer almaya başladı. Boyutlar küçüldü. Bu farklı teknikler resimleri çok rahatlattılar. Artık, renkli çizgiler, lekeler, kazımalar, yapıştırmalar sanatçının resimlerini bir şölene dönüştürdüler. Kâğıt üzerine yapılan küçük boyutlu yapıtlar birer neşe kaynağı gibi izleyenlere yaşam sevinci vermeye başladılar. 

“Harikulade bir şehir. Renk, güneş, deniz. Gündüz ve gece ışık. Pek mesut bir yer. Resim yapmaya imkan veren bir peysaj. Çalışmalarınızın iyi sonucundan sonra buradan geçmenizi dileriz.” 

1976 yılının sonlarında İzer’ler Nice’e gittiler. Onlardan aldığım 8.12.76 tarihli kartta yukarıdaki satırlar yer alıyor. 1977 yazında ise “... Şu anda binlerce gül çardaklarında... Denizi yüksekten biraz uzaktan görüyor. Matisse Müzesi, Chagall Müzesi, villa şato, Kraliçe Victoria’nın vaktiyle oturduğu Regina vs. vs hep burada. Her taraf temiz, yeşil, tozsuz. Tropik nebatlar, ağaçlar, her binanın bahçesinde ve balkonunda sarkan renk renk, çeşit çeşit çiçekler, yine. Ve biz, büyük bir şans eseri, 6x280 metrelik balkonu olan, çok güzel tefriş edilmiş, bütün konforu haiz, beşinci katta, Negresco Oteli’nden, hara alanından monte Chaure’a kadar, Nice’in yarısını gören bir yerdeyiz. Hasılı Cihangir’deki gibi...” diye yazıyordu. Resim çalışmalarından söz ederken de, “Bu sefer, müze yerine, tabiatla başbaşa, karşı karşıya bir çalışma.”

Peyzaj, kâğıt üzerine karışık teknik, 32x40.5 cm, 1976

Yine Nice’den yolladığı 3.10.1077 tarihli mektubunda, “Nice’de yeni çalışmalarıma devam ediyorum. Burada tabiatla temasım, müzelerin atmosferinden uzakta oluşum, resimlerim için faydalı geliyor. Belki altı, yedi aya kadar esaslı birkaç eser çıkarabilirim. (...) Güneşli balkonumuzdan, Cimiez’nin bol ağaçlı, çiçekli villalarının yarattığı haradan, Akdeniz kıyılarıının kayalık, girintili çıkıntılı plajlarını seyretmekten hayli faydalandık. Önümüzdeki günlerde, Floransa’ya gitmek kararındayız, nihayet. Bilmem kısmet olabilecek mi? 

Ve Floransa seyahati: “Her yerde sizi andık ve bulduk. Harikulade bir seyahat oldu.” Tarih 30 Ekim 1977. 

1979 yılında yine bir Floransa seyahati ve Venedik.

Bütün bu mekân değişiklikleri o dönemin çalışmalarında yerlerini aldılar. Zeki Faik İzer’in resimlerir gitgide daha renkli olmaya başladı. Bu defa renklerin beyaz ile ilişkilerini düşünmeye başlamıştı. Beyazın rengi daha da etkili verdiğini söylüyordu. Artık renklerini beyazla çerçevelemeye başladı. Bu da çalışmalarını daha aydınlık, ışıklı kılıyordu. Mektuplarında belirttiği gibi, artık müzelerin etkisinden kurtulmuştu, ama Nice kenti onu Matisse’le karşılamış, onları buluşturmuştu. Formları geometriklemesinde Floransa’nın da etkilerinden söz edebiliriz. 1981 tarihli “Nice Karnavalı’nda renkler, çizgiler, noktalar çocuksu bir keyifle beyaz fon üzerinde uçuşurlar. Nice sanatçıya hep aradığı ve yıllarca önce Büyükada’da yakaladığı o parlak ışığı yeniden ve daha etkili sunmuştu.

Büyükada’da Poyrazlı Gün, 1969. Tuval üzerine yağlı boya, 45x38 cm

Bu tarihten sonra Zeki Faik İzer’le yeniden farklı mekânlara ve zamana doğru yollarımız ayrıldı. Artık birbirimizin çalışmalarından habersizdik. Aradan yirmi yıl kadar bir zaman geçti. Beyaz bir tuval üzerine sürdüğüm renklerin etkisi ve Matisse ve Cezanne’la çok fazla birlikte olduğum bu İlkbahar, bana Zeki Faik İzer’i yeniden düşündürdü. Yakınında iken pek fark etmemiştik, ama o bu iki doğa hayranı ressamla hemen hemen aynı endişeleri taşımış, aynı araştırmalara yönelmişti. Ve yine onlar gibi büyük bir disiplinle ve alçak gönülle çalışmıştı. Resim yapmadığı gün yok gibiydi. 

“Her gün belirli saatlerde çalışmak gerekir. Tıpkı bir işçi gibi... Bütün hayatım boyunca, her gün, sabahtan akşama kadar çalıştım” diye yazmıştı Matisse.