Antikalar E-posta Listesi

Türk Sanat Piyasasından haberdar olmak için, en güncel müzayedeleri takip etmek için lütfen eposta listemize üye olun.

         

123 Street Avenue, City Town, 99999

(123) 555-6789

email@address.com

 

You can set your address, phone number, email and site description in the settings tab.
Link to read me page with more information.

Hikmet Onat

Taha Toros

Empresyonist akımın Türkiye'deki devamcılarından olan Hikmet Onat, Türk Resim Tarihi'nin büyük ustalarındandı. Bir asra yaklaşan yaşamında ancak, bir kere sergi açabildi. 

Bunun nedenleri var; Hikmet Hoca yaradılıştan alçak gönüllü idi. Eski deyimle, son derece mütevazı bir kişiydi. Gösterişi sevmez, reklama sırtını çevirmiş bir sanatkârdı. Onat, çok az, fakat öz konuşurdu. İçine kapanıklığı nedeniyle, kendisini, toplumun gürültülü yaşamından uzak tutardı. 

Ancak, takdir ve saygı toplayan yönleri vardı. Hayat arkadaşı, yıllarca yatalak şekilde, dört duvar arasında yaşadı. Melek huylu Hikmet Onat, aynı zamanda her felaketi tevekkülle karşılayan, dayanıklı bir kişiydi. Bu açıdan Hikmet Bey günlerinin çoğunu hastası ile baş başa geçirir, dışarılarda pek görülmezdi. Ancak, elverişli havalarda ve erken saatlerde boğaza giderek o güzelim manzaraları tuvaline aktarırdı.

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Hikmet Onat ve Taha Toros, sanatçının 1977 yılında açmış olduğu ilk ve son sergisinde

Hikmet Onat, nadir olarak ziyaret ettiği sergilerden -güneş batmadan eve dönmeliyim.- diyerek, erken ayrılırdı. Geceleri sokağa çıkmazdı. 

Hikmet Onat'ın -vefa dolu kalpli kızı ile nöbetleşerek, hasta eşine eliyle yemek yedirdiği ve başucundan ayrılmadığı herkesçe bilinmekteydi. Baba ile kızının hastalarına olan bu olağanüstü bakımlarıyla -Tanrı şahittir ki- bayan Onat, şükran duyguları içerisinde gözlerini kapadı. Ölüm, Hikmet Bey'in ölümünden üç, dört yıl öncesine rastlar.

Hikmet Onat'ın hayatında kalbini yakan en acı olay, büyüttüğü yüksek mimar oğlunun ölümüydü. Öylesine yetişkin ve olgun bir çağda bir evlat kaybı, içine dönük sanatkârımızı büsbütün durgunlaştırdı. Onu, sonsuz bir sessizlik içine itti.

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 <w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276"…

Hikmet Onat, kızı Süheyla ve oğlu Edip ile sergisinin açılışında

Ne var ki Hikmet Onat, serinkanlılığının verdiği güçle bu acıyı da dindirmeye çalıştı. Yukarıda belirtildiği gibi, elverişli havalarda ve erken saatlerde tuvalini koltuğunun altına alarak Boğaz'a çıkar, tabiatla baş başa fırçasını güçlü bir objektif yaparak, tablolarını hazırlardı. 

İnsan eliyle, her gün güzelliğinden ve tabiiliğinden yara alan Boğaziçi, bundan sonraki yıllarda ancak ve ancak Hikmet Onat'ın tuvallerinde yaşayacaktır. O, dünyamızdan ayrıldıktan sonra Boğaziçi, kendine aşık bir dosttan mahrum kaldı. Artık, Boğaziçi'ni Hikmet Onat gibi seven, böylesine bir sanatkâr da hemen hemen aramızda yok gibidir. 

Eski İstanbul'un gravürlerini, gittiğimiz batı ülkelerinin sanat merkezlerinde arar bulurduk. Onları, İstanbul'un geçmişi yerine koyarak avunurduk. Bir gün gelecek, Batılılar gerçek görkemli Boğaziçi'ni görmek için İstanbul'a uğradıklarında, o büyüleyici manzaraları bulamayacaklar. Ancak, -şayet bulabilirlerse- Hikmet Onat'ın tablolarından birini alıp, gideceklerdir.

İSTANBUL'A AŞIK BİR İSTANBUL ÇOCUĞU 
Hikmet Onat, aile itibariyle, İstanbullu olup, babası Deniz Binbaşılarından Murat Bey'di. Ne var ki, gerçek doğumu 1882 yılı olmakla beraber, ülkemizde yayımlanan -hemen hemen- bütün ansiklopediler, broşürler, eleştirmenler onu 1880 veya 1881 yıllarında, çoğunlukla da 1884 ve 1885 yıllarında doğmuş gibi gösterirler. Bunların tümü yanlıştır. Bizdeki ansiklopediyenler, genellikle bir evvelkinden aktarma yapmayı uygun görüp, bir inceleme ve araştırma zahmetine girmezler. Bu tür hatalı ansiklopedilerin yüzlerinde, güzellikleri zedeleyen, birer şah çıbanı gibi durmaktadır! Asıl kötüsü, bunlardan faydalanmak isteyen, etüd yapacak olanların da aynı hataya düşmeleridir.

Hikmet Onat'ı resim sanatına meylettiren yaradılışındaki sevgidir. O, resim yapmaya çocuk yaşlarında başladı. Kendisinin anlattığına göre, eline geçirdiği bir tebeşir, bir kurşun kalem veya fırça ile duvarlara, kağıtlara beyazlı siyahlı çizgilerle çocuksu duygularını yansıtmaya çalıştı. Çocuk yaşta suya ve denize tutkusu yüzünden Bahriye Okulu'na girdi. Fakat, orada da resme karşı olan sevgisini istediği gibi sürdüremedi. Ne var ki, bu mektepteki eğitiminde de resme ağırlık verdi. Ders aralarında teneffüse çıkmaz, sınıfta resimler yapardı. 1903 yılında Ada'daki Bahriye Okulu'ndan diploma alarak deniz teğmeni oldu. Fakat bu meslek onu ressamlığa ulaştıramıyordu. Bunun için Güzel Sanatlar Akademisi'ne devam etti. İçindeki sanat alevini bu suretle tutuşturmuş oldu. Burada altı sene okudu. Askerlik hayatına veda etti. Resim alanında Avrupa'ya gönderilecek adaylar arsında sınava girdi ve bu suretle Güzel Sanatlar'ın dünyadaki merkezi sayılan Paris'e gönderildi. Orada Cormon'un öğrencisi oldu. Ne var ki, I. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine, Paris'te resim eğitimi gören arkadaşları ile birlikte yurda döndü. Arkadaşları ile birlikte bazı peyzajlarını sergileme fırsatı buldu. Galatasaray'da gelenek haline gelmiş bulunan Türk Ressamlar Cemiyeti'nin sergilerine katıldı. Bir aralık Nişantaşı Sultanisi'nde ve Galatasaray'da resim öğretmenliği yaptı. Daha sonra şimdiki Güzel Sanatlar Akademisi'nin öğretmenliğine atandı. Birlikte Paris'te eğitim gören arkadaşları (Ruhi, Nazmi Ziya, Namık İsmail, Feyhaman, Çallı, Avni Lifij) ile Akademi'de modern usullerle eğitim yapılmasına el birliği ile çalıştılar.

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Salacak'ta Kayıklar ve Kız Kulesi
1951 - 73x60 cm
Tuval üzerine yağlıboya
Deniz Müzesi Koleksiyonu

Hikmet Onat, Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki uzun profesörlük döneminde yüzlerce sanatkâr yetiştirdi ve 1949 yılında emekli oldu. 

Gerek özel, gerekse sanat yaşamında kimseyle anlaşmazlığa düşmedi. Bir sanat arkadaşı ile tartışması oldu. Onda da kendisi haklı çıktı. Bu meslektaşı, sanat dünyamızın pek genç kaybettiği Avni Lifij'di. 

HİKMET ONAT'IN RESSAMLAR CEMİYETİ'NE KATKILARI
Türkiye'de resim sanatında, ilk topluluk 1916 yılında "Osmanlı Ressamlar Cemiyeti" adı ile kuruldu. Hikmet Hoca bu cemiyetin kurucuları arasında Şevket Dağ, Feyhaman Duran ve Çallı ile birlikte çalıştı. Bu sanat örgütü, değişik adlarla günümüze kadar yaşamını sürdürdü. Bu cemiyetin zaman zaman, sergiler açarak resim sanatının ülkemizde gelişmesine hizmeti olmuştur. Ressamlar Cemiyeti'nin ilk yıllarında ilk destek -o zamanki adı ve sıfatı ile- Şehzade Abdülmecid Efendi'den gelmiştir. Kendisi de güçlü bir ressam olan Abdülmecid Efendi, bu ressamları korumayı, desteklemeyi Veliahtlığı ve Halifeliği döneminde de sürdürmüştür. 

Mecid Efendi, aynı zamanda bir resim eleştirmeniydi. Dönemin ressamlarına ilişkin sanat görüşünü gayet güzel sözlerle yansıtmıştı. Hikmet Onat için eleştiri şöyleydi: 

"... Ressam Hikmet Bey'in eserlerinde gerçekçilik var. "Salı Pazarı Sahilinde Sabah" adındaki tablosu birincilik ödülü kazanabilir. Bu tablo dünyanın her ülkesindeki sergilere katılabilir ve büyük takdirler kazanabilir..." 

Mecdi Efendi'nin -özetleyerek ve sadeleştirerek- yukarıya aldığımız cümlesi ressamımızın değerini yansıtmış bulunuyor. 

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Peyzaj
1961 - 55x74 cm
Tuval üzerine yağlıboya
Antik A.Ş. Arşivi

HİKMET ONAT'IN ÖNEMLİ TABLOLARI
Hikmet Onat, İstanbul ve Boğaziçi ressamı olarak tanınır. O, sulara, kıyılarla öpüşen denizin maviliklerine hayran bir empresyonistti. Pek az portre yaptı. Osmanlı dönemindeki ilk sergisinde yer alan bir Çerkez kızının portresi, peri masallarındaki güzeller gibiydi. Hikmet Onat'ın yaptığı ikinci portre, 1917'de tuvale geçirdiği eşinin görünümüydü. 

Ressamımız, kahramanlık ve savaşla ilgili konularda da birkaç eser vermiştir. Atatürk'ün anıtı ile Başkumandanlık Meydan Muhaberesi'nden önce durumu harita üzerinde değerlendiren Mustafa Kemal, Mareşal Fevzi Çakmak'la İnönü üçlüsünü bir arada yaptığı tablo bunlara örnektir.

Sanatkârımızın asıl hüneri, bütün gücü ile altın fırçasını doğaya yöneltmesidir.Tabiatın çekiciliğini ve tutkusunu onun denizli manzaralarında görmek mümkündür. Hep denizli, boğazlı, cami minareleri silüetli olan İstanbul'un görkemli manzaraları onun tuvale geçirdiği şaheserlerdir. Bugün bazı bankaların koleksiyonlarını ve bazı İstanbul'un sevgi dolu görünümlerini gelecek kuşaklara yansıtan yegane eserlerdir.

Nü, desenkağıt üzerine füzenCormon Atölyesi, 65x50 cm(Edip Onat Koleksiyonu)

Nü, desen
kağıt üzerine füzen
Cormon Atölyesi, 65x50 cm
(Edip Onat Koleksiyonu)

ÖZEL MERAKLARI
Eski dönemlerde ülkemizde resim sanatı ile biraz yakınlığı bulunan "Hat" sanatımız vardı. Türkiye bu açıdan ünlü hattatlar yetiştirmiştir. Bu hattatların insan duygusuna heyecan veren eserleri hâlâ yaşamaktadır. Hikmet Onat, ilk önceleri hat sanatına tutkunmuş. Bir aralık süsleme sanatı ile de uğraşmış. O, hat sanatını da resim sanatı kadar severdi. Hikmet Onat'la sohbetlerimiz esnasında öğrendiğim bir özelliği de musiki sevgisiydi. Ve bunlar arasında "Ud"u severdi. Onat, gençliğinde ud çalarmış! Ve başarılı bir -eski deyimle- udi imiş. Paris'e gidinceye kadar bu merakını sürdürmüş. Ancak, Paris'e udla gitmeyi uygun görmemiş! 

Hikmet Onat'la birlikte Paris'e gönderilen diğer ressamlarımız -kendilerinden evvel Paris'e gidenlerde olduğu gibi- oraya 1890'ların sonuna doğru gönderilmiş bulunan ressam Galip Bey'in evine devam ederlermiş. 

Ressam Galip Bey, İstanbul'daki Güzel Sanatlar Mektebi'ni birincilikle bitirip, devlet tarafından oraya gönderilenlerdendir. Yurda dönmeyen Galip Bey Jön Türkler akımına karışmış, Paris'te Sultan Abdülhamid yönetimine karşı, ilk defa renkli olarak "İncili Çavuş" adında bir mizah gazetesi yayımlamıştır. 1908 Meşrutiyet İnkılabı üzerine tüm Türkler anayurda döndükleri halde, Galip Bey orada kalmıştır. 

Galip Bey, uzun yaşamını Paris'te noktalamıştı. Evi Türkiye'den gidenlerin ziyaretine açıktı. Bize anlatıldığına göre; Hikmet Onat, Çallı, Feyhaman Galip Bey'i ziyaret etmişler. Galip Bey'in odasında bir ud asılıymış. Hikmet Bey bunu görünce duramamış, udu almış ve güzel parçalarla onlara bir musiki ziyafeti vermiş. Bunu hem Hikmet Onat, hem yaşlılık döneminde Galip Bey tebessümle anlatırdı.

HİKMET ONAT'IN SÜRPRİZLİ ÖLÜMÜ 

95 yaş, çok ileri bir yaştır, ama Hikmet Bey bu yaşta ihtiyar değildi. Dinçti, yürümeyi severdi. Hatta o yaşında, eli titremeden fırça kullanırdı.

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Peyzaj
tuval üzerine yağlıboya, 51x68 cm
(Antik A.Ş. Arşivi)

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Büyükdere
1970 - tuval üzerine yağlıboya, 55x75
(Antik A.Ş. Arşivi) 

Önce, yıllarca hasta yatan eşi öldü. Bu alçak gönüllü adam eşinin ölümünü gazetelerle bile sevdiklerine bildirmedi. Üç beş dostu ile birlikte cenaze kaldırıldı. Arkasından ilk ve son sergisinin hazırlığı başladı. Sınava girecek bir çocuk gibi heyecanlıydı. Eski, yeni, elinde ne kadar eser varsa bunları seçkin bir davetli önünde sergilemeyi kabul etti. Bu eserlerin çoğu müzelikti. O, bunları elden çıkartmak istemiyordu. Belki de her birinin ayrı ve özel anıları vardı. Sergisine gelenler tarih olmuş İstanbul'da Boğaziçi'nde bir mazi cennetinde yaşar gibiydiler. 

Sergiyi yüzlerce sanatsever, günlerce ziyaret etti. Sergi kapandıktan sonra, tabloların evine taşınması Hikmet Onat'ı yormuştu. Sergisinin son saatinde yanındaydım. Bir iki gün evinden çıkmamıştı. Bizi evine çaya çağırdı. Ertesi gün çok sevdiği hasta bir dostunun -Şair Nigâr Hanım'ın oğlu Keramet Bey'in -ziyaretine gidince fenalık geçirmiş. İşitir işitmez, ziyaretine gittim. Ateşi 39,5'du! O haliyle bile karyoladan kalkmak isteyişini, üstün nezaketini unutamıyorum. Devam eden ateş, iç organlardaki bir iltihabın belirtisi olarak nitelendirildi. Hemen hastaneye kaldırıldı. O yaşında ameliyat yapıldı. İlk günleri normaldi. Ziyaretçileri ile tatlı tatlı konuşuyordu. Fakat bu iyilik belirtisi bir haftadan fazla sürmedi. Peritonit'ten 16 Mart 1977'de öldü. 

Kısa süre önce açmış olduğu ilk ve son sergisine gelenler bu ölüm haberi karşısında sonsuz bir üzüntüye boğuldular. Sergide, yüz yaşında ikinci bir sergi açması dileğinde bulunmuşlardı. Ve bunun gerçekleşeceğini umuyorlardı. Öylesine dinçti. Ne var ki, her zaman arzular ve dilekler amacına ulaşmıyor! Ancak, bugün de Hikmet Onat aramızda, Türk Resim Sanatı'nın renkli ve unutulmaz bir portresi olarak yaşıyor.