Antikalar E-posta Listesi

Türk Sanat Piyasasından haberdar olmak için, en güncel müzayedeleri takip etmek için lütfen eposta listemize üye olun.

         

123 Street Avenue, City Town, 99999

(123) 555-6789

email@address.com

 

You can set your address, phone number, email and site description in the settings tab.
Link to read me page with more information.

Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Bölümündeki yelpaze ve sineklikler

Bugün üzerlerindeki bezemeler ve ince işçilikleriyle birer sanat eseri olarak hayranlık uyandıran yelpazeler kullanıldıkları zamanlarda hem bir zenginlik göstergesi hem de bir iletişim aracı olarak önemli bir yere sahipti. 

Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Bölümündeki yelpaze ve sineklikleri ve kullanım şekillerini Müze uzmanı Emine Bilirgen anlatıyor.

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Mücevherli altın yelpaze sapı. 17. yy. ortaları, Osmanlı.
Uzunluk : 21cm, çap : 8.5cm , T.S.M. 2/3565 Alem biçiminde her iki yüzü mineli, yakut ve zümrüt bezelidir. Altın paftaların arasında kenarlara tüy takmak için kanal oluşturulmuştur. Milfiori cam çubuğun 
tepesinde bir firuze vardır. 

Ansiklopedilerde yelpaze; “Serinlemek ve hava akımı sağlamak için kullanılan, katlanabilir veya katlanmayan el aracı” olarak tarif edilmektedir. 

Sineklik; “Sinek veya diğer uçucu böcekleri kovmak için kullanılan ucu püsküllü sopa” olarak açıklanmaktadır. Bunun dışında sıcak iklimlerde yataklar üzerine çadır biçiminde gerilen tüller, pencerelere takılan ince telden kafesler ve kapı aralarına asılı, şerit veya boncuk dizilerinden oluşan iğreti perdeler de sineklik olarak adlandırılır. 

Konumuz içindeki sineklikler, yukarıda el aracı olarak açıklanan, bir sap, demet biçiminde bir rüzgarlık ve demetin gireceği yuva kısımlarından oluşan, saray ve çevresi için üretilmiş örneklerdir. İlk sineklikler sazlardan ve palmiye (hurma) yapraklarından yapılmıştır. Ayrıca ince kuştüyleri, atkılarlı, yün gibi demet ve püsküllerin kullanıldığı da görülmekte. 

Yelpaze ve sineklik yapımında her iki eşyada pek çok benzer malzeme kullanılmıştır. 

Yelpazenin ilk olarak Çin’de M.Ö. 3000’den daha erken dönemde ortaya çıktığı kabul edilir.. Zamanla yelpaze gündelik bir el aracı olmaktan öte, birçok kültürde törenlerde kullanılan dinsel, sembolik bir eşya haline gelmiştir. 

Antik döneme ait resim veya kabartmalardaki örnekler ilk yelpazelerin katlanmayan türde olduğunu düşündürür. 
Sabit bir rüzgarlık ve saptan oluşan bu tür yelpazelerin yaprak biçiminden geliştirildiği varsayılır.

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Yeşim Sineklik sapı, Sekiz köşeli yeşim sap altın yuvalı zümrüt ve yakutlarla bezeli. 16.yüzyıl sonu-17. Yüzyıl başı, Osmanlı. T.S.M. 2/3838 Sapın formu ve işçiliği aynı döneme ait yeşim ayna saplarının benzeridir. (2/1795, 2/1797) Altın üzerine mineli kadeh biçimindeki yuva 19.yüzyıl başlarında etkilenmiş olmalı.

Eski Mısır firavun kabartmalarında bir sapın ucuna ışınsal biçimde tutturulmuş tüylerden oluşan yelpazeler görülür. Tutkankamon’un mezarından çıkarılan ve M.Ö. 14.yüzyıla tarihlenen tavuskuşu tüyünden ve “L” biçiminde fildişi saplı yelpaze günümüze ulaşan iyi durumdaki ender örneklerdendir. 

Sabit (katlanmayan) yelpazelerin Asur, Babil, İran, Hind ve eski Çin törenlerinde de önemli yeri vardır. Yunanlılar ve Etrüskler de yelpazeyi biliyorlardı. Bunlardan M.Ö. 5. Yüzyılda da “flabelum” adını verdikleri yuvarlak yelpazeler Yunanistan’da görülmeye başlamış, Hıristiyanlıkla birlikte yaygın hale gelmiştir. 

Yunan vazo resimlerinde küçük el yelpazeleri görülür. Sıcak iklimde gereksinim duydukları bu aletleri daha çok sarmaşık yaprakları biçiminde ve hasırdan yapıyorlardı. M.Ö.200’lere tarihlenen Yunan, Tanagra kadın heykelciklerinin de ellerinde aynı tip yelpazeler görülür.

Yunanlılardan Romalılara geçen yelpazeler için Romalılara geçen yelpazeler için Roma koloniler avlanan tavus ve diğer egzotik kuş türleri sarayda kullanılacak lüks örneklerin gereksinimini karşılardı. 

Mısırlı ve Hindliler de tavustüyü ve papirüsten yararlanmışlardı. 

Binlerce yıldan günümüze kadar yelpaze malzemelerinin başlıca kaynaklarından biri de devekuşu olmuştur. 

Asurlu dönemine ait bir mühürde kanatlı bir şeytanın kovaladığı devekuşu sürüsü betimlenmiştir. M.Ö. 2000 yıllarından başlayarak devekuşu tüyünün Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarında kullanıldığını günümüze ulaşan yelpaze örneklerinden kesin olarak biliyoruz. Mısır mezar resimlerinde firavunların deve kuşu avı düzenlediklerini gösteren sahneler yer almaktadır. 

4.yüzyıla gelindiğinde, yelpaze flabellum tipiyle Bizans kilisesinde önemli bir dinsel obje olarak yerini almıştır. Ortaçağ kilise törenlerinde “Diyakoz”un (gönüllü rahip) elinde taşıdığı flabellumlar metal bir disk ve uzun bir saptan oluşurdu. Flabellum günümüzde Papalık simgelerinden birisidir.

hurma dalı, kuştüyü, kumaş vb malzemeden yapılan katlanmayan yelpazelerin bir başka türü de bayrak yelpazelerdi. Sapın ucuna iliştirilen, genellikle dikdörtgen yaprak kısmıyla sancağı andıran bu yelpazeler Hindistan’da çok eskiden beri bilinen bir formdu. 

16.yüzyıldan itibaren İtalya ve Fransa’da bayrak biçiminde yelpazeler çok moda olmuştu. 18.yüzyıl ortalarına kadar yaygın olan bu tür tahminen Avrupa’ya Doğu’dan gelmiştir. Bu dönemde en önemli üretim merkezleri Roma, Venedik ve Bologna idi. Üzerlerindeki resimler taşbaskı veya elle boyanıyor, dantel, işlemeli şeritler de kullanılıyordu. 

1678 yılında İtalya’da yelpazeler loncası kurulmuştu ve satış yetkisi sadece loncaya aitti. Loncada oymacılar, yaldızcılar, marangozlar ve ünlü ressamlar çalışıyordu.

Yazının başlarında ilk yelpazenin Çin’de ortaya çıktığının varsayıldığını belirtmiştik. Bu el aracı Çin ve Japon gündelik yaşamında ve törenlerde çok geniş yer tutuyordu. Her iki kültürde hem kadınlar hem de erkekler yelpaze kullanırdı. Yelpazeler, işlevlerine göre çeşitli türlere ayrılırdı. Örneğin saray görevlilerinin yelpazeleri savaşçılarınkinden farklıydı. Çay törenlerinde kullanılan yelpazeler de sahnede kullanılanlara benzemezdi. 

Uzakdoğu’da bu kadar önemli yere sahip yelpazenin bezemesine de büyük özen gösterilirdi. Bazı Çin ve Japon yelpazelerinin bezemesindeki üstün düzeye hiçbir zaman ulaşılamamıştır. Çin’de pek çok büyük ressam yelpaze bezemekle uğraşmıştır. Ortaya çıkan bazı eserler de her zaman kullanım amacı taşımıyordu. Katlanmayan yelpazelerin Çin’de Song (Sung) Hanedanının (960-1279) sonuna kadar yaygın olduğu görülür.

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Altın yelpaze sapı, 16 yy sonu 17 yy başı, Osmanlı, uzunluk: 12 cm T.S.M. 2/5257 Altın üzerine mineli ve zümrütlü. Dört büyük taş yuvası boştur. Altın çubuğun ince boyutu ve yuvanın formu, kavut sorgucu yuvası olabileceğini düşündürür.

Katlanan yelpazeler
Katlanan yelpazeler Uzakdoğu’da bazı kaynaklara göre M.S. 7.yüzyılda Japonya’da ortaya çıkmış. 10. Yüzyıl civarında Kore yoluyla Çin’e ulaşmıştır. 15.yüzyıldan itibaren Portekiz’li tüccarlar tarafından bol miktarda Avrupa’ya getirtilmiştir. Ming Hanedanı Döneminde (1368-1644) çok moda olan katlanabilen yelpazelerin yüz binlercesi gemilere yüklenip Avrupa’ya doğru yola çıkıyor, bazen de korsanlar tarafından durdurulup önemli bir ticaret malı olan bu eserler yağmalanıyordu. 

Buna karşın Roma döneminde de katlanabilen yelpazelerin var olduğu biliniyor. 

Antik Çağ’ da yaprak benzeri ama bölüm ve saptan oluşan yelpazelerden sonra, Ortaçağ’da, açıldığında tam bir daire biçimini alan katlanan kağıt yelpazeler de kullanılmıştır. Osmanlı minyatürlerinde de görülen bu yelpazeler bir ana çubuğa tutturulan kağıt veya deriden oluşuyordu. Batılı en eski örneklerinden birisi 6.yüzyıldan, Lombardia Kraliçe Theodolinde’ye ait, mor parşömenden yapılmış ve Monza Katedrali Hazinesi’nde özel muhafazasında korunmaktadır. 

Katlanabilen yelpazenin açılınca tam daire olan türünden başka, üst üste kapanabilen çubuklardan veya bu çubuklara yapıştırılan kemer biçiminde kumaş, deri, kağıt gibi malzemeden yapılanlar da vardır.

Yelpaze çubukları: ağaç, bağa, fildişi, sedef vb malzemeden yapılırdı. Sorguç adı verilen baş çubuklarının üzeri kabartma, oymalar ve değerli taşlarla bezenirdi. Ara çubuklarda ajur, kakma, yaldız gibi bezemeler yer alırdı. Yaprağı oluşturan, parşömen, ipek, tafta veya kağıt gibi yüzeylere dönemlerinin beğenisini yansıtan dinsel, tarihsel ve güncel yaşam resimleri yapılırdı. Avrupa’ya çok uzak diyarlardan getirilen bu katlanabilen yelpazeler önceleri üst sınıf insanların kullandığı yeni moda bir eşya iken zamanla orta sınıfın da tutkusu haline gelmişti. 

Katlanan yelpazeler elde taşımaya uygun boyutlarda yapılıyordu ve başlı başına birer sanat eseri olan özel muhafazalarıyla birlikte ihraç ediliyordu. İlk örneklerden etkilenen İtalyan, Fransız, İngiliz ve Avusturya’lı usta sanatçılar Uzakdoğu’dan getirttikleri malzemelerle inanılmaz güzellikte yelpazeler yapıp ithal yelpazelerle yarışıyorlardı. 

İngiltere kraliçesi I. Elizabeth’e 1587 yılında verilen yılbaşı armağanları arasında mücevherli çanta, broş takımı, altın diadem, parfüm kutusu, inci bezeli altın düğme takımı gibi eserlerin içinde en beğendiği hediye mücevherli bir yelpaze olmuştur. Bu yelpaze açıldığında kraliçenin portresi ortaya çıkmaktaydı. 

Portekizli tüccarların müşterileri arasında Vatikan ve Papa da yer alıyordu. Birçok lüks eşya gibi 1500’lerde İtalya’da başlayan katlanabilen yelpazeler modası 17.yüzyılda bütün Avrupa kentlerine yayıldı. 

Fransızlar ise en seçkin örnekleri III. Henri’nin (1574-1589) İtalyan asıllı annesi Cathrine de Medici sayesinde tanıdılar. Anakraliçe Fransız sarayına parfüm ve dantel modasını da getirmişti. 16.yüzyıl sonlarına doğru yelpaze, serinlemek amaçlı bir eşyadan çok, vazgeçilmez bir aksesuar haline geldi. Fransız Kralı 14. Louis (1643-1715), 1673 yılında yelpazelerin yaprak ve tutamaklarını yapan ustaları iki ayrı sanatçı grubu olarak tescil ettirmişti.

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Altın ve mücevherli yelpaze. 18.yüzyıl Osmanlı, sap uzunluğu: 26 cm, T.S.M. 2/3598 İki yüzünde paftalar ve sap altındandır. Ortalarında birer zebercet olan paftalar ve sap tepesi elmaslarla bezeli. Rüzgarlığı kaz tüyünden. 

18.yüzyılda kabarık etekli kıyafetlere uygun büyükçe yapılan yelpazelerde Rokoko resimlerden kopyalar sıkça görülürdü. Bu yüzyılda yelpaze modasını Fransa yönlendiriyor, buna karşın en büyük üretimi İngiltere gerçekleştiriyordu. 

1710’lardan sonra yaptıkları eserlere imza atılıp, adres yazan sanatçılar sayesinde yelpazeleri tarihlendirmek daha kolay olmaktadır. 
 

Yelpaze yapan ünlü ressamlar arasında Watteau, Van Loo, Lagrrenée, H.Robert, J.B. Greuze vb sayabiliriz. Abraham Bosse yelpaze resimlerini yarı dairesel formda yapmaya başlamış, bu sayede yelpaze yapraklarının pliselerinin yapımı ve yapıştırılması kolaylaşmıştır. 

Erken 18.yüzyılda İngiltere, Almanya ve Fransa’dan yelpaze ithal eden ülkelerden birisi de Rusya idi. Daha sonra kendi ürettikleri örneklerden 1750-1800 arasına tarihlenen katlanan kağıt bir yelpaze Petersburg’da Hermitage Müzesi’nde (RT. 6571) korunuyor. II. Katerina dönemi (1762-1796) izlerini taşıyan eser Romantizm ekolünde yapılmış guaş resimler, metal iplik ve payetlerle bezelidir. 

Turquerie Modası
18.yüzyılda özellikle Fransa’da başlayıp hemen hemen bütün Avrupa’ya yayılan Turquerie modasından yelpazeler de büyük ölçüde etkilenmiştir. 

1721 yılında Osmanlı elçisi yirmisekiz Mehmed Çelebi Paris’e gönderilmişti. Elçilik heyeti ve muhafızlarının görkemli giyim kuşam ve koşum takımları içinde şehre girişleri Paris’lileri büyülemişti. Aslında Avrupa’lıların Doğu’yu tanıma merakını çok eski yüzyıllara götürmek mümkün. Fakat 1740’ların başında yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin oğlu Said Efendi de Paris’e elçi olarak atanmış ve Fransızlar bir defa daha Osmanlı’nın görkemine tanık olurlar. 

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Elmaslı kağıtı yelpaze. 19.yüzyıl, Osmanlı, çap: 36 cm, uzunluk: 35 cm., madalyon çap: 5,5 cm. İki yüzü altın yaldızlı ve Rokoko bitkisel desenli. Orta madalyonlar, çubuklar ve sap altın üzerine mineli olup elmaslarla bezeli.

Başta Louis 15’in (1715-1774) gözdeleri Madame Pompadour ve Barry Düşesi Madame de Barry olmak üzere Paris’li soylular ve ileri gelenler Carl van Loo ve Am “d” ve van Loo’ya Türk giysileri içinde kendi portrelerini yaptırmışlardır. 

Bu moda akımı içinde Kral Louis ve diğer soylular, zenginler ressamlara Doğu konulu tablolar ısmarlıyorlardı. Doğu’ya giden gezgin ve görevliler Türklere ve Türkiye’ye ait anı ve resimlerini yayınlayarak Turquerie modasının geniş kitlelere yayılmasını sağlamışlardır. Bu akım sırasında üretilen yelpazelerde çoğu zaman Turquerie konusunu yansıtıyordu. 

1800’lü yılların başında sadeleşmiş ve popülerliği azalmış olan yelpazeler 1824 yılında Madame de Barry’nin tertiplediği kostümlü balodan sonra abartılı örnekleriyle tekrar moda olmuştur.

19.yüzyılda bütün sanat dallarında olduğu gibi Turquerie modasının yerini Oryantalizm akımı almıştır. Uzakdoğu, Arap-Afrika unsurlarının daha yoğun olduğu Oryantalizm, bahçe düzenlemelerinden, aksesuarlara ve yelpazelere de yansımıştır. 

Günümüz Türkiye’sinde bilinen en önemli Turquerie ve Oryantalist konulu yelpaze koleksiyonu İstanbul’da Sadberk Hanım Müzesi’ndedir. Baskı tekniklerinin de oldukça geliştiği 19.yüzyılı da özellikle kağıtların da makine ile üretimi yelpaze yapımınıı hızlandırmıştır. Özellikle yüzyılın ortalarından itibaren her zaman sanat eseri niteliği taşımayan örnekler seri olarak üretilmeye başlanmıştır. 

Yelpaze ve sinekliğin Osmanlı’daki serüveni
Osmanlı yelpaze yapıp kullandıkların gösteren en eski resimlerden birisi 1582 tarihli Sultan III. Murad (1574-1595) adına yazılmış Surname-i Hümayun’da yer alır. Padişahın şehzadelerinin 52 gün süren sünnet şenliklerinin anlatıldığı minyatürlü el yazma kitapta, geçit yapan esnaf ve sanatçı gruplar içinde yelpazeciler de resmedilmiştir. Minyatürde ustalar Hicaz ve Mısır işi olarak adlandırılan hasır veya hurma dallarından bayrak tipi yelpazeler yaparken görülmektedir. 

Kuşkusuz yelpazecilik sanatı Osmanlı’da bu tarihten çok daha erken dönemlerde başlamıştır. Rıfkı Melül’ün Meriç’in araştırmalarından; saray atölyelerindeki nakkaşlara sipariş verilen yelpazelerin müzeyyen (bezemeli) ve murassa (mücevherli) olmasının istendiğini öğreniyoruz. 

Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) dönemine ait tarihsiz fakat usta isimleri yardımıyla 1550’lere tarihlenebilen başka bir defterde (T.S.M. Arş. 10009) padişaha hediye getirilip bahşiş olan usta listesinde; “Nakkaş Abdülhalik-Bir münakkaş (nakışlı) dival, bir münakkaş yelpaze” ve “Nakkaş Abdülgani- Bir münakkaş cild’lü Dih-name, bir musavver (resimli) yelpaze” gibi kayıtlar vardır.

Hicri 1090 (1680) tarihli Sultan IV. Mehmed (1648-1687) dönemine ait Hazine Sayım Defterinde (T.S.M. Arş. D.12A-12B) mücevherli eşyalar arasında yer alan yelpaze kayıtlardan bazılar şöyledir: 

1- “Billur kabzeli (necef saplı) 1420 incülü ve ortasında iki iş yakutlu, 12 zümrütlü yelpaze. Adete 1. Müşahede edildi... mande (yerinde) imza, tarih” 

2- “Billur kabzeli, yeşim üzerine 118 yakut, 153 zümrüt ile müzeyyen yelpaze. Adet 3. İkisi incülüdür. Birisininn kabzesi yoktur, müşahede olundu... mande” 

3- “Yeşim kabzeli lal ve zümrütleri ihraç olunup (çıkarılıp) Devletlu Valide Sultan Hazretlerine iş içün teslim olunmuştur. Muharrem sene 1119. Derzaman-ı Recep Paşa.. Konu olan Valide Sultan, Sultan III. Ahmed’in (1703-1730) annesi Rabia Gülnuş Sultandır. Recep Paşa da yine Sultan III. Ahmed’in vezirlerindendir. 

4- “Altun müşebbek (kafesli, ajurlu) kabzeli 1603 incü, 164 yakut, 1333 zümrütle müzeyyen murassa aynalı yelpaze, adet 2...mande...” 

5- “Billur kabzeli 1080 incülü 40 zümrüt, 11 yakutla murassa yelpaze, adet 1...müşahade olunur. Aynalıdır. Ayna şikesttir (kırıktır), Fi sene. 127 imza... mande.” 

17.yüzyılın sonlarına doğru sözkonusu Hazine sayım defterinde kayıtlı yelpazelerin birçoğu kuşkusuz daha erken dönemlerden kalmıştır. Defterdeki kısa açıklamalardan biçim ve bezeme üsluplarının tam olarak anlamasak da eserlerdeki malzeme zenginliğini ve işçilik kalitesini tahmin edebiliriz. 

1600’lerin başına tarihlenebilen bin minyatür albümünde ayrı ayrı yapraklarda, adları belirtilmiş üç kadın ve bir Mevlevi dervişinin ellerinde yelpazeler vardır (British Library Or. 2709)

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

13-Mineli altın saplı sineklik, 19.yüzyıl Avrupa ve Avrupa etkili Osmanlı yapımı, sap: 20 cm, T.S.M. 2/3587 Püsküllü hurma dalları ve ipek ipliklerden oluşur. Boğumlu sapın üzeri çok renkli mine çiçek desenli.

18.yüzyılın en önemli minyatür sanatçısı Levni’nin ince ayrıntılı, gerçekçi portre ve kompozisyonlarındaki diğer unsarların yanında yelpaze ve sineklik de dikkat çeker. Örneğin “Frenk kadını” elinde elbisenin beyaz dantelleriyle uyumlu aynı renk dantelli katlanan bir yelpaze güçlenmiştir (T.S.M. Küt. H.2164) 

1720 yılında Sultan III. Ahmed’in (1703-1730) şehzadelerinin sünnet şenliklerini anlatan eser Şair Vehbi tarafından yazılmış, Levni tarafından resimlendirilmiştir. 

Surname-i Vehbi adıyla bilinen eserde (T.S.M. Küt, A3593-94) özellikle yemek sinileri etrafında oturan davetlilere hizmet edenler arasında sineklik ve yelpaze sallayan figürler yer alır. 

1762 yılında İstanbul’a gelip uzun yıllar burada yaşayan ressam ve Malta Şövalyesi Antoine de Fauray’ın çeşitli portreleri arasında “İstanbul’lu Rum Kadın” adlı eserinde tavus tüyü yelpaze önemle vurgulanmıştır. Aynı yıllarda İstanbul’da bulunan M.A. Cherier çarşıda gördüğü görkemli yelpazelerin yapılan resimlerde mutlaka yerini alması gerektiğine dikkat çekmiş, bunu yazılarından birinde belirtmiştir. (A. Chéniér, Quevres cumplétes...Dimoff, Paris). 

1793 yılında Şair Fazıl bin Tahir Enderuni tarafından yazılan Hubanname-Zenanname adlı kitapların bir cildi dünya kadınlarına, diğeri dünya erkeklerine ayrılmıştır (İ.Ü.K.T. 5502) Başka kopyaları da olan kitaplarda yer alan portrelerden “İspanyol kadın” da resmedilen kadının elinde katlanan bir yelpaze görülür. Yine aynı eserin kopyalarında Kâğıthane’de piknik sahnelerinde kadınlar ellerinde siyah tüylü yelpaze ve sinekliklerle betimlenmiştir.    

19.yüzyıl Oryantalist ressamlardan John Frederic Lewis’in 1857 tarihli “Harem Hayatı” tablosunda gözdenin elinde tavustüyü, cariyenin elinde hurma dallarından sineklik görülür. 

Buraya kadar bazı kayıtlar, minyatür ve tablolar yardımıyla yelpaze ve sinekliklerin günümüze ulaşıncaya kadar az çok değişen formlarını, çeşitli modalardan etkilenmelerini vurgulamaya çalıştık.

Yüzyılın başına kadar diğer toplumlardaki gibi Osmanlı toplumunda da önemini koruyan yelpaze ve sineklikler çeyiz eşyalarının da vazgeçilmez parçalarıydı. Arabada veya dışarıda gezerken Osmanlı hanımlarının yanlarından ayırmadıkları yelpazeler küçük boyutlu yapılırdı. Buna karşın misafirlerin de kullanması için evlerde yastık ve masa üzerine konan yelpazeler büyükçe olurdu. Bunlar genellikle hurma dallarından hasır şeklinde görülür, dışarıda pek kullanılmazdı. Ayrıca evlerde toz almakta kullanılan yumuşak tüylü yelpazeler de olurdu. 

Abdülaziz Bey’in 1910’larda yazdığı “Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri” kitabında gelin çeyizi bölümündeki listede: ....10 kadar yelpaze ve sineklik, sapları altın, gümüş, fildişi oymalı...kaydı yer alır. Kuşkusuz yazar kitabını yazdığı yıllardan çok daha önce var olanları da içeren adetlerden bahsetmekte. Bu arada 19.yüzyıl sonu 20.yüzyıl başındaki meşhur yelpaze ustaların da adını vermektedir. Genellikle dükkânların Süleymaniye civarında toplantığını en ünlülerin Kasımpaşa’lı A’rec (topal) Ömür Usta, Hazerfen Ali Efendi, Müezzinzade Salih Efendi olduğunu belirtmektedir. 

Osmanlılarda yelpazelerin halk sınıflarına göre az çok farklı kalitede yapıldığını da yine aynı kitaplardan öğreniyoruz: Yaz günleri havalanıp serinleyebilmek için kullanılan yelpazelere halk pek rağbet ettiğinden pek sanatkaraneleri, gerçekten çok kıymetli ve ustalıklı yapılmış olanları vardı. Saraylara ve ekabire mahsus yelpazelerle sinek kovmak için yapılan sineklik adı verilenlerin de pek süslüleri, nefisleri olurdu.

Dört türlü yelpaze vardı: Biri Saray-ı Hümayun ve küberanın kullandığı, sapları murassa olup beyaz kuş kanatlarından veya tavus kuyruğuyla şahin, cige, turna, balıkçıl, huma kanatlarından sorguç (demet, püskül) yapılır, ortasına mücevher konurdu. Diğeri altın üzerine mine işleme saplı olur, yine sorguç takılır veya tavustan yelpazesi bulunurdu. Diğer bir çeşidi ise fildişinden, somdan gayet sanatkarhane oyulmuş ve sapına kadar nakışlar yapılmış olurdu. Yine adı geçen kuşlardan birinin kanadı konurdu. Diğeri de oymalı abanoz saplı ve genellikle yuvarlak olurdu. Bir çeşidine de ufak bir som takılır, katlanır, devşirilir, gerekirse cebe bile girerdi. Hicazdan gelme hurma dallarından hasır gibi örülmüş boyalı, nakışlı sap takılmış olanı da vardı. Sapı murassa olanlarını kuyumcular yapardı. Som ve fildişinden yapılanları oymacı esnafın hünerlerinin eseriydi.. 

Saray koleksiyonunda 16.yüzyıl sonlarında, 17. Ve 18.yüzyıldan birkaç örnek vardır. Osmanlı Sarayı Hazinesinden günümüze ulaşan binlerce eser arasında yelpaze ve sineklikler pek de tanınmayan, küçük fakat önemli bir koleksiyon oluşturur. 

Koleksiyonda yirmibir yelpaze, üç yelpaze sapı, otuzdokuz sineklik ve beş sineklik sapı olmak üzere toplam yetmişüç eser yer almaktadır. Çoğunluğu 19.yüzyıla ait Saray sineklik ve yelpazeleri içinde Abdülaziz Bey’in tariflerine uyan pek çok örnek bulunuyor.

KAYNAKÇA

  • Abdülaziz Bey, Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri, yayına hazırlayan Kazım Arısan-Duygu A. Günay, Türk Tarih Vakfı Yay., İstanbul 2000
  • And, Metin, Osmanlı Tasvir Sanatları I, Minyatür, İşbankası Yay., İstanbul 2002
  • Atasoy, Nurhan, 1582 Surname-i Hümayun- Düğün Kitabı, İstanbul 1997
  • Birgen, Emine- S. Murat, Hazine-i Hümayun-İmparatorluk Hazinesi, İstanbul 2001
  • Bilirgen, Emine, “The Otoman Passion for Gold Objects” P.Art and Culture Magazine, Issue 5, İstanbul 2002, s. 118-139
  • Boppe. Auguste, 18.yüzyıl Boğaziçi Ressamları, çev. N. Yücel Celbiş, İstanbul 1998
  • Görünür, Lale, “18.yüzyıl Avrupasından Türköri Örneği İngiliz yapımı katlanan bir yelpaze”, Sadberk Hanım Müzesi Yıllığı, Palmet II, Ist. 1998
  • İnankur, Zeynep- Sema Germaner, Oryantalizm ve Türkiye, Türk kültürüne Hizmet. Vak. Yay. İstanbul 1989
  • İrepoğlu, Gül, Levni, Nakış-Şiir-Renk, 1999, İstanbul
  • Meriç, Rıfkı, Melul, Türk Nakış Sanatı Tarihi Araştırmaları I. Vesikalar, Ank. Üni. İlah. Fak. Yay., Ankara 1953
  • Top. Sar. Müz. Arşv. D 10009
  • Top. Sar. Müz. Arşv. D 12A-D12B
  • Treasures of imperial Russia, Catherine the Great, from the State Museum Leningrad (St. Petersburg) exhibition catalogue, Memphis 1990, Tennessee U.S.A.
  • Williams, N. The Life and Times of Elizabeth I, New York 1995


Yelpaze dili 
Özellikle İslam toplumlarında kadın ve erkeklerin belli kişiler dışındakilerle rahatça görüşemediği dönemlerde bir takım işaretler, hareketler özel anlamlar yükleniyordu. Giyim kuşamla ilgili davranışların yanı sıra yelpazeler de önemli birer işaret aracıydı. Her devirde ve ortamda aynı anlamı taşımayabilen, fakat belli hareketlerin belli anlamlar ifade ettiği genel bir yelpaze dili de oluşmuştu. 


• Yanaktan kaydırıldığında: Sizi seviyorum
• Yüz önünde sol elle tutulursa: Sizi tanımak istiyorum
• Sol kulağın üzerinde tutulursa: Beni rahat bırakın
• Yüz önünde sağ elle tutulursa: Beni takip edin
• Sağ elle hızlı bir şekilde döndürülürse: Bir başkasını seviyorum
• Sol elle hızlı bir şekilde döndürülürse: Çok acelecisiniz
• Geniş bir şekilde açık tutulursa: Beni bekleyin
• Kapalı bir şekilde gösterilirse: Beni seviyor musunuz?
• Sağ yanağın üzerinde tutulursa: Evet
• Sol yanağın üzerinde tutulursa: Hayır
• Küçük parmak havada olarak tutulursa: Güle güle
• Dudakların üzerine konulursa: Beni öpün

Antik Dekor Sayı:78, syf.88-100