Antikalar E-posta Listesi

Türk Sanat Piyasasından haberdar olmak için, en güncel müzayedeleri takip etmek için lütfen eposta listemize üye olun.

         

123 Street Avenue, City Town, 99999

(123) 555-6789

email@address.com

 

You can set your address, phone number, email and site description in the settings tab.
Link to read me page with more information.

Gelenek-evrensellik-imgelem-gerçeklik: Cihat Burak

20.yüzyıl Türk Sanatı’nın gelişim süreci içinde bireysel çabalarıyla kendine has gözlem gücü, keskin görüşü, ifade biçimi ve çok yönlülüğüyle müstakil bir yere sahip olan Cihat Burak’ın hayatını ve sanatını Mimar Sinan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nden Yard. Doç. Dr. Aykut Gürçağlar kaleme aldı. 

Cihat Burak’ın sanatını etkileyen unsurlar arasında şüphe yok ki onun doğup büyüdüğü çevrenin ve yaşadığı kentin rolü oldukça büyüktür. Sanatçı fırçasının yanı sıra kalemi oldukça kuvvetli bir yazardır. Cihat Burak’ın biyografisi hakkında bulunabilecek en doğru kaynakların başında yaşam öyküsünü anlattığı bir yazısı gelmektedir. Bu yazıda Cihat Burak kendisinden şöyle bahsetmektedir: “8 Ağustos 1915’te İstanbul’da doğdum. İlk, orta, lise tahsilimi Galatasaray Lisesi’nde yaptıktan sonra, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin mimarlık bölümüne girerek 1942-43 yılında iyi derece ile mezun oldum. İlk işim mimar olarak İstanbul Tekel Genel Müdürlüğü’nde çalışmak olmuştur. Sırasıyla Ankara Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, Ankara Teknik Üniversitesi proje bürosunda Sedat Hakkı Eldem, Prof. Paul Bonatz ve Prof. Emin Onat’la çalıştım. 1949 yılında askerlik hizmetini Erzurum’da tamamlayarak 1950 yılında askerlik hizmetini Erzurum’da tamamlayarak 1950 yılında Edremit Devlet Hastanesi şantiye şefliğini müteahhidi hesabına yaptım. 1951 yılında inşaatı bitirerek Ankara Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar İşleri Proje Bürosu’na girdim. 1953 yılında bakanlıkça aday gösterilerek Birleşmiş Milletler bursuyla Fransa’ya gittim. 1955 yılında yurda dönerek bir süre bakanlıkta Proje Tanzim Fen Heyeti Müdürlüğü’ne atandım. Bu ödevde 1961 yılına kadar kalarak tekrar Fransa hükümeti A.S.T.E.F. bursuyla prefabrike inşa metodlarını incelemek üzere Fransa’ya gönderildim; bursun bitiminde Paris’te kalarak işimden ayrıldım o güne kadar daha ziyade amatör denebilecek resim çalışmalarıma hız vererek profesyonel bir çalışma yöntemi uygulamaya başladım. İki özel sergi açtım, bir çok karma sergilere katıldım. 1965 yılında yurda döndüm. Beşiktaş Özel Işık Mimarlık Okulu’nda resim dersi öğretim görevlisi olarak bulundum. Tekrar Bayındırlık Bakanlığı’na girerek İzmit Nafıa Müdürlüğü, Bursa Bölge Müdürlüğü mimarlıklarında çalıştım. Oradan işimi İstanbul Opera binası inşaatına naklettirerek 1968 yılına kadar bulundum, bu yıl İstanbul Bayındırlık Müdürlüğü emrine atandım. Halen aynı işte çalışmaktayım. Mimar olarak çalışmalarım yanında resim çalışmalarımı da sürdürmekteyim, bazı ödüller aldım. Fransa, Türkiye ve başka yerlerde özel ve karma olarak otuz kadar sergi faaliyetim olmuştur. Halen gerek mimarlık gerekse resim çalışmalarıma devam etmekteyim”.

Kompozisyon seramik üzeri yağlıbayo. 60x60 cm. Antik A.Ş. arşivi. 

“Paris’ten” duralit üzerine yağlıboya, 72x50 cm. Taviloğlu Koleksiyonu

Cihat Burak çalışma hayatına eğitimini aldığı mimarlık yaparak başlamıştır. Mesleğiyle ilgili çalışmalar yapmak amacıyla iki kez yurt dışına gitmiştir. Ancak sanatçının ressam olmaya karar vermesi de yurt dışında bulunduğu dönemlerden birine rast gelmiştir. Paris, Chit Burak’ın sanatsal yaşamında önemli bir yere sahiptir. Sanatçının Paris’te bulunduğu 1952-55 ve 1961-65 yılları onun özellikle Batı resmi görgüsünü geliştirmesinde önemli bir rol oynamıştır. 

Cihat Burak Paris’e ikinci gidişinde bursu bitince ülkesine dönmemiş, devlet memuriyetinden ayrılarak Paris’te kalmayı tercih etmiştir. Sanatçı bu dönemde pek çok ressamın yaşadığı zorluklara göğüs germek mecburiyetinde kalmıştır. Yaptığı resimleri satabilmek için galericilerle görüşmeler yapmış, ancak bu görüşmeler her zaman sanatçının resimlerinin galeride sergilenmesiyle sonuçlanmamıştır. Sanatçı resim satarak geçimini temin edemediğinden bir mimarın yanında çalışmak zorunda kalmıştır. Cihat Burak, bu dönemde Paris hakkında düşüncelerini anlatırken şöyle demektedir: “Talebeliğimden beri Paris’e gitmek istedim. 1952’de gittim, Paris’i gördüm. Louvre ve Versailles’ı gezdim. Özellikle J. L. David, Delacroix ve Renoir’ın resimlerini görme mutluluğuna eriştim. 

Cihat Burak yurda döndükten sonra çeşitli görevlerde bulunmuş, ardından emekli olmuş ve 1994 yılındaki vefatına kadar sanatsal etkinliğini aralıksız olarak sürdürmüş, çeşitli bireysel ve karma sergilere katılmıştır.

Cihat Burak’ın Sanatı

Cihat Burak’ın sanat anlayışını sanatçının çalıştığı alanlara, seçtiği konulara, kullandığı tekniklere, yaşadığı topluma, doğup büyüdüğü şehre, eğitimini aldığı mesleğe, yazdıklarına bakarak tanımlamak gerekir. Sanatçı İstanbul, Aksaray Sineklibakkal sokağında bulunan eski bir İstanbul evinde dünyaya gelmiş, açık fikirli bir Osmanlı zabiti olan babasının en azından hoşgörülü yaklaşımı sayesinde hem yabancı dil öğrenme hem de resim yapma istediğini çocuk yaşlarından itibaren gerçekleştirme imkanı bulabilmiştir. Cihat Burak’ın içinde büyüdüğü ev sakinleri açısından da oldukça renklidir: Siyahî dadılar, büyük anneler, dedeler, Fransızca öğretmek için gelen ve daha sonra devamlı olarak evde kalan bir Levanten, bir dilsiz... Cihat Burak’ın zengin hayal gücünü şekillendiren unsurların başında büyüdüğü ortam ve kendinden yaşça hayli büyük olan ev halkından dinlediği hikâyeler gelmektedir. Sanatçının resmini etkileyen unsurlardan biri de mimarlık mesleğidir. Hayatında önem taşıyan iki şehir, İstanbul ve Paris resimlerinde mimari yapılarıyla olduğu kadar bu yapılardan alınmış çeşitli ayrıntılarla da kompozisyonu biçimlendiren öğeler olarak karşımıza çıkarlar. Sanatçının Paris’te geçirdiği yıllar resimlerine çoğu kez kent manzaraları, natürmortlar, iç mekândan açılan pencereyle görülen kent kesitleri biçiminde yansımaktadır. Bu dönem resimlerinde çoğu kez derin sayılabilecek çizgisel bir perspektifin belirlediği kent görünümleri bilinçli biçim bozmalar ve içten gelen renklerin belirlediği kompozisyon anlayışı izlenmektedir. Fransız sanat çevreleri, Cihat Burak’ın resimleri karşısında çeşitli tavırlar içine girmişlerdir. Bunların başında sanatçının kullandığı renklerin çok koyu olduğunu söyleyenler vardır. Benzer bir görüşe sahip bir galerici, sanatçıya bu kadar koyu renkler kullandığı takdirde resimlerini satamayacağını ancak pembe, sarı, kırmızı renkleri kullanırsa resimlerin alıcı bulabileceğini söylemiştir. Cihat Burak bu eleştiriler karşısında sanatına ihanet etmeyerek içinden gelen ifade biçimine sonuna kadar sadık kalacağını belirterek sanatını savunmuştur. Aslında sanatçının Paris yıllarında göze çarpan renk kullanımı koyu renklerden çok saf ve canlı renklerdir; fakat gerek konu gerekse kompozisyon anlayışı Fransız galericilerinin algısını bu şekilde düşünmeye sevk edecek bir şekilde etkilemiş olmalıdır. Nitekim Cihat Burak bu konuda görüşlerini ifade ederken şu sözleri söylemekten geri durmamaktadır: “Çizgisiz resim olmaz. Benim resimlerimde çizgi ağır basar. Avrupa’da ise renkleri beğenirler. Onlar benim renklerimi pek beğenmediler. Nice’de resim sergisi açıyordum. 1953’te. 50 adet resim götürdüm. Serginin sahibi olan kadın o resimleri ikonalara benzetti. ‘İnsanın içini karartır bunlar’ dedi. Bizim resimler orada ikona gibi kaldı. Acaba biz Bizans’ın etkisinde mi kaldık?

Kuşkusuz Cihat Burak’ın sanatını Paris’te takdir edenler de olmuş, sanatçı böylece resimlerini sergileme imkanı bulmuş, hatta yarışmalara katılmıştır. Bu yarışmalar arasında Utrillo Ödülü (gümüş madalya) kazanmıştır. Paris yıllarında bir sanat eleştirmeni tarafından hakkında yazılan sergi duyurusu, Cihat Burak’ın resimlerinin Fransız sanat çevrelerinde nasıl değerlendirildiğini açıklayan bir diğer belgedir; “Türk mimarı Burak, resimlerini Paris’e ilk defa gösteriyor. Her biri bir hikâye anlatıyor ve karışık yapıları içinde pek çok sahne birbirini kovalıyor. Garip ve harikulade şehirler, her parçası bir şiir olan dolambaçlı yollar... Bu kediler, kuşlar, tavus kuşları, çeşmeler dünyası, bu çok mimarca şehrin aralıklarında kaynıyor ve desenden boş kalan yerleri renkler akıllıca dolduruyor”. 

Cihat Burak’ın resimleri konu bakımından yaşadığı kentin çeşitli yönlerini sanatçının gözlemlerine, imgelemine, öznel gerçekliğine dayanarak ortaya koyduğu bir alanı gözler önüne serer. Enis Batur sanatçının konularını ele alırken şu görüşlere yer vermektedir: “Cihat Burak’ın resmini, sanatına aktardığı dünyayı iki kent ile olan ilişkisinin belirlediği söylenebilir: Paris ve İstanbul. Yapıtının tematik örgüsünde, kurduğu geniş insan mozaiğinde, çevreyle temasında bu iki odak hep etkili olmuşturu. İstanbul’un varlığı, Burak’ın resminde, ilk bakışta topografik gibi görünebilir: Fatih, Aksaray, Ortaköy, Yıldız, daha çok da Galata ve Beyoğlu sık sık üzerine gittiği konu merkezleridir. Ancak mekân seçiminin bir adım sonrasında, insan manzaralarının, başbakandan, itfaiye erine, şairden berduşa sınır tanımadan uzanan geniş bir yelpazenin gücü ortaya çıkar. Bunu, Cihat Burak’ın tarihsel arka plan ile en çok da Osmanlı kültürünün çoğul, karmaşık mirasıyla kurduğu ilişki bütünler. Söz konusu özellikler, ressamın güzergâhı boyunca plastik değerleri öncelemeden, tam tersine onlardan beslenerek yer almıştır.”

“Gemi”, tuval üzerine yağlıboya 90x60 cm. Antik A.Ş. arşivi

Sanatçının resmi düzlemler halinde bölümlemesi, konuyu parçalayarak tüm resim yüzeyine dağıtması, kompozisyonlarında kullandığı bu çok çeşitli figür ve nesneler, analitik bir duyarlığın göstergeleridir. Kompozisyon bu analitik yapısıyla bir bütün oluşturmakta ve seyirci bu bütünlüğü resim karşısında duyduğu görsel hazlarla algılamaktadır. Gerçekten de çizgi, sanatçının söylediği gibi resmin temel ifade biçimlerinin başında gelir ama çizginin bu belirleyiciliğine karşın renkler de sanatçının içsel heyecanlarını ifade eden bir vasıta olarak resminin ayrılmaz bir parçası haline gelmektedir. 

Cihat Burak, Batı sanatını yakından tanıyan ve onun kurallarını oldukça iyi bilen bir sanatçıdır. Burak’ın resimlerinde ise Batı sanatından çok geleneksel Türk sanatının izlerini gözlemlemenin mümkün olduğu kanısı bugüne dek pek çok kez sanatçının eserlerini tarif etmede kullanılagelen bir ifade biçimi olmuştur. Oysa Cihat Burak çağının pek çok Batılı ya da Doğulu sanatçısı gibi kendini ifade etmede bir tek kaynaktan beslenme yanlışlığına karşı koyabilmiş ve bunu yerel ve evrensel değerleri analiz ettiği kompozisyonlarında anlamlı bir bütünlük elde edebilecek bir ustalıkla kullanmıştır. Sanatçının kompozisyonlarında Osmanlı nakkaşlığının kurgulama anlayışından yararlandığı belirtilmekle birlikte bu, resmin tekil alt yapısını oluşturan yegâne öğe değildir. Van Gogh, Matisse, Picasso, Alman Ekspresyonistleri, Sürrealistler gibi Cihat Burak da duygularını, iç gerçekliğini ve yaşadığı dünyanın dış gerçekliği algısına karşı olan duruşunu kendi yarattığı biçim ve renklerle ifade edebilen bir sanatçı olarak özgün bir sanatçı kişiliği oluşturmuştur. Bu bakından Cihat Burak’ın resmi, yerel değerlerle Batı dünyasına ait unsurların gerçek anlamda bir yeniden inşasıdır. Seçilen konu, sanatçı tarafından bilinen resimsel ifade biçimlerini uygulamak için oluşturulan bir arena değil, kendi iç dünyasını, fikirlerini, fantazyalarını aktardığı bir ağaçtır. Bir Karagöz sahnesinin hayal aleminden izleyicilerin oturduğu iskemlelerdeki günlük olan, gerçek olan, yaşanan aleme uzanan diyalogları gibi sanatçının resimleri, kimi zaman politik eleştirileri, taşlamaları, hicivleri, kimi zaman hayal kırıklıklarını, mutluluklarını, hayal gücünün ürünlerini, ölüm duygusundan çok anıtsallıklarını sevdiği mezar taşlarının parıltılarını anlatan bir sahnedir.

“Eylemlerimiz”, tuval üzerine yağlıboya, 140x140 cm. Ankara Resim ve Heykel Müzesi

“Karpuzlu Natürmort”, tuval üzerine yağlıboya, 92x71 cm. Taviloğlu Koleksiyonu

Cihat Burak’ın yukarıda sözü edilen konu zenginliğini ve anlatım yöntemlerinin değerlendiren Kaya Özsezgin bu konuda şu değerlendirmeleri yapar: “Cihat Burak’ın halk resimlerine büyük ölçüde yakınlaşan, bir bakıma kaynağını orada bulan çalışmaları, bizi ister istemez halk tasvirlerinin kökeninde saklı olan geleneksel duyuş ve algılayış biçimlerine götürecektir. Cihat Burak, resimlerinde mimarlık eğitimi görmüş, çağdaş resim olayının inceliklerini kendi ölçülerine göre kavramış çok bilir bir sanatçı gibi davranmaz; aksine, bilip öğrendiklerini bir yana bırakarak işe bir halk sanatçının saf gözleriyle yaklaşmak ister. Onun amacı, hepimizin içinde yaşadığı çelişkileri, bir halk adamının yorum ve yargı düzenleri açısından ortaya sermek, bize bizim gözümüzle göremediğimiz ya da görmek istemediğimiz gerçeklikleri bir bir anlatmaktır. Ama bunu ders verir gibi lojik bir mantık hesabı içinde yapmaz. Çoğu zaman da nesnelerin diliyle konuşmayı sever. Doğa, insanlar, çevre, yaşanan olaylar başlı başına birer tanıktır onda. Onlara bir ressam gözünün dikkatini yöneltmek, bize gizemli bir dünyanın ipuçlarını verebilir. İnsanlar çoğu zaman, içinde yaşadıkları çevrenin ve olayların bilincinde olmaksızın, düş görür gibi yaşarlar. Onları bu edilginliğe sürükleyen iki önemli etken vardır: Biri, tek düze bir yaşamın bilinci törpüleyen hızlı temposu, ötekiyse bu temponun çarkları arasında bir öz eleştiriye yönelme isteksizliği ya da cesaretsizliği. Onlara yaşamın püf noktalarını bulup göstermek, gariplikleri ve çelişkileri sergilemek, konuyabir halk düşünürünün gözüyle yaklaşan ressamın işi olabilir. Halka halkın diliyle seslenmek gerekir. Bu dili nakış yorumuna aktaran isimsiz halk sanatçıları, Enderun nakkaşlarının üst düzeyden bakan incelmiş, eğitilmiş anlatımları yanında oldukça ‘kaba’ ve hantal bir çizgi uyumuna bağlı kalmışlar, büyük sözler yerine düpedüz bir öykücülüğü tercih etmişlerdi. Ama o düpedüz öykücülüğün altında bir takım ince nüanslar yatıyordu. Halk onları görüyor, algılamasını biliyordu. İşte Cihat Burak’ın anlatımdan kasıtlı biçimde göz önüne alınmamış görünen üslubu da, izleyiciden böyle bir çaba bekliyor”.

“Cumhuriyet Meyhanesi”, duralit üzerine yağlıboya, 88x116 cm. Taviloğlu Koleksiyonu

Kaya Özsegin’in bu yorumlarına Cihat Burak da katılmaktadır: “İnsanın ayağı yere basmalı, bunun için de resminin temellerinini kendi kültüründen almalı. Bu, Batı’nın yaptığını kopya etmek yerine, geçmişin mirasından yararlanan orijinal olacak bazı şeyler çıkartmaya galiba yarıyor. Halk resminin, bunları yapan ressamların yaptığının aynını yapmak aklımdan geçmedi. Ama onları düşündüm. Malik Aksel’in Türk Resimleri adlı kitabı beni etkiledi. Çocukluğumda Langa’da bir dede vardı. Karagöz çizerdi, küçücük bir dükkânı vardı. Gemi resimleri de yapardı. Suluboya ya da guaş tekniğiyle, Kartona yaptığı Karagözleri kırk paraya satardı”. 

Sanatçının kullandığı teknikler settiği konular kadar zengindir. Yağlıboya, suluboya, pastel, serigrafi gibi teknikleri başarıyla kulanmıştır. Sanatçının anlatım alanındaki ustalığını, birbirinden farklı olan bu teknikleri becerisinin sınırlarını zorlamadan kullanabilme yetkinliğinde de görmek mümkündür.

“Cihat Burak ve Ailesi”, porselen biblo

Cihat Burak’ın sanat alanında verdiği ürünler sadece resimleriyle sınırlı değildir. Sanatçının Yıldız Porselen Fabrikası’nın fırınlarında ürettiği heykelcikler Türk seramik sanatının önemli ürünleri arasında yer almaktadır. Bu heykelcikler, Cihat Burak bunları biblo olarak tanımlamaktadır, geçmiş dönemin halk tiplerinden ve yaşamından seçilmişlerdir; Sakalar, pehlivanlar, develer, sanatçının eski bir resimden bakarak oluşturduğu ailesi vs. Sanatçının seramik heykelcikleri özellikle geçmiş yüzyılın halk tiplerinin bir yansıması, katıksız bir halk sanatının yüzyıllar boyunca heykele dönüşemeyen görünümleri olarak tarif edilebilir. Heykelcikleri konusunda sanatçı şunları anlatmaktadır: “Zaten ben onu yapmak istiyordum. Ben öyle bir heykeltraş değilim. Büyük heykeller yapamam. O yüzden de biblo yapayım dedim. Bibloyla ne yapılır? Bozacı, şıracı gibi seriler yapmayı amaçladım. Başaramadım. Sümerbank Yıldız Porselen Fabrikası’nda çalıştım. Ancak oradakiler beni yadırgadı. Yaptığım bibloları kırdılar. Tulumbacıları yapabildim, reisiyle tulumba takımıyla, Mısırcılar, sakalar gibi şeyler ürettim. Güreşçileri, yağlı güreş yapanları yaptım ama grekoremen güreşi sevmem, yağlı güreşin ritüelini, annesini ve adabını severim”.

Cihat Burak’ın Türk Sanatı içindeki yerini tarif etmek gerekirse, sanatçının Cumhuriyet’in ilk on yılında Anadolu topraklarında ortaya çıkan gerçekleri, bu topraklarda oluşan kültürel yaşamı ve halkın yaşayışını inceleyerek folklorik değerleri ağır basan bir görsel biçim dili yaratmaya çabalamış, ardından 1933’te kurulan D Grubu ile kent kültürünü vurgulayan bir yaklaşımı öne çıkarmaya çalışmıştır. Burak bu ve daha sonra kurulan Yeniler Grubu’nun dışında kalarak kent folklorunun, resim geleneğinin, yaşam biçiminin belirlediği öznel gerçeklikleri evrensel bir ifade biçimine çevirebilen Malik Aksel, Orhan Peker, Eol Akyavaş, Mehmet Güleryüz gibi sanatçılar kuşağının üyeleri arasında yerini almıştır. 

Cihat Burak’ın sanatçı kişiliği hakkında son söz olarak onun yakın dostları arasında bulunan sanat tarihçisi ve eleştirmen Sezer Tansuğ’un yazdıklarıyla bu çalışmayı tamamlamak gerekmektedir: “Çağdaş Türk resmi üstüne girişilen yorum çabalarına en geniş ufukları açan sanatçılardan birinin Cihat Burak olduğu kuşkusuzdur.

Cihat Burak’ın resmi, sanki bir çeşit kapalı tekke mistiğini sürdüren, gizlilik içindeki cesur çıplaklığın, kaçamak perverse’liklerin yer aldığı, içten saf kamışların hedeflerin arayıp buldukları, mazlum kafa tutmalarla dolu, grotesk bir istifler ve karşıtlıklar dünyasıdır. Fantastik tasarlamalarını günlük gözlemlerinden çıkaran, sonra da onlara hayal aleminin yaratıkları özlenimini vermeyi başarabilen masal resimcisinin, erbabı arasında geçerli, kendine göre simgeleşip ortak anlamından sıyrılarak özelleşen bir dille itibar edişi gibi. Şüphe yok ki eleştirisi düz bir eleştiriden, taşlaması düz bir taşlamadan ibaret olmayan, bütün stilizasyona, erbab anlaşmasının ayrıntılarını sağlamak amacında olan bir dil. Yeterince de elit bir dil. Bir bakıma öyle görünse de, kalabalığın anlayacağı bir iş yapmıyor Cihat Burak. Kalabalığın resim zevkine yaklaşan bir tutum içinde, o zevke yabancılaşan bir iş yapıyor. Bu resimde sokak işi nakışlardan, kuralsız halk resimlerinden, yani ortak bir dilden çok işaretler var. Buketli, biblolu etajer, konsol süslerinden yapma çiçekli otobüs süslerine, istifli, cafcaflı camekan süslerine kadar ibr esinlenişler temeli sezmek olanağı var bu sanatçının yaptığı işte. Malzeme ve teknik de bu yönde grotesk amaca hizmet eden bir abartışa uğradığını gösteriyor. Bu bireysel, kapalı, çağdaş masal evreni, kahramanların gerçek hayattan resme türlü yollardan sıçrayıp geçtikleri bir biçim düzeyinde oluşuyor. Çizgiyle boyanın, mizaçla, meşreple hareketin, salınıp yürümenin uzlaşması, birliği gibi bir düzeyde seyredeni yakına çağıran renk katmerleri, fırçalanmışçasını gevrek, ifadenin yakın mesafe gürleyişleri halindeler. Nedense bu titiz duyarlık, bütün saf dayanakları, bütün abartıcı, iğneleyici cüretine rağmen, belki de elinde olmaksızın bir hayata bakış tarzının beklenen, umulan gereklerini tıpatıp yerine getirme zorunluluğunu da içinde taşıyor. Yaratışı yoksul ve vahşi kılan güvensizlik yok bu davranışta, tam aksine duyarlık mirasına sahip çıkanın verdiği güvenle dolu. Bu mirasa bağlılık duygusunun bilinç kazanması, bu resim eğiliminin nice köklü olduğunu gösteriyor, çağdaş gerçeğin anaforlarında telaşsız dönüp duran, onun derinliklerinde yitip gitmeme alışkanlığını edinmiş maharetini de”. 

KAYNAKLAR:

  • Batur Enis (1994), “Cihat Burak”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. II, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul: 334.
  • Burak Cihat (1981), Cardonlar, Ada Yayınları, İstanbul.
  • (1982), “Kendimi Anlatıyorum”, Sanat Çevresi, Şubat, İstanbul: 13.
  • (1982b), “Zenci Kalınız”, Sanat Çevresi, Şubat, İstanbul: 12-13.
  • Moulin, R. J. (1962), “Burak-Galerie Claud Levin”, Les Lettres Françaises, 22-28 Mart, Paris: pasim.
  • Söyleşi (1992), 20 Ocak 1992 Pazartesi günü sanatçının evinde yapılan söyleşiden bu yazının yazarı tarafından tutulan notlar.
  • Tansuğ, Sezer (1982), “İzmir’deki Sempozyum ve Cihat Burak’ın Porselen Bibloları”, Sanat Çevresi, Şubat, İstanbul:20-21.
  • (1986), Çağdaş Türk Sanatı, Remzi Kitabevi, İstanbul.
  • Özsezgin, Kaya (1982), “Bir Yaşam Ayrıntısının Eğlenceli Yolunda”, Sanat Çevresi, Şubat, İstanbul: 16-17.
  • Vanlı, Şevki (1982), “Cihat Burak Paris’te”, Sanat Çevresi, Şubat, İstanbul: 18-19.



(Antik Dekor Sayı 82, syf:86-94)