Antikalar E-posta Listesi

Türk Sanat Piyasasından haberdar olmak için, en güncel müzayedeleri takip etmek için lütfen eposta listemize üye olun.

         

123 Street Avenue, City Town, 99999

(123) 555-6789

email@address.com

 

You can set your address, phone number, email and site description in the settings tab.
Link to read me page with more information.

Komet

Buket Aşçı

Emir altında çalışmamak için ressam oldum
"İdim, İdi, İdik" ile teknoloji ve popüler kültüre eleştirilerini yönelten ressam Komet ile resim serüvenine ve eğitim gördüğü yaşadığı Paris ile İstanbul'un çelişkilerine felsefi bir yolcuk yaptık. Çorum'da dünyaya gelen Komet Paris'i dünyanın merkezlerinden görüyor ama "İstanbul'u da yabana atmayın" diyor. Hafıza kaybı yaşayan ressam çok da mütevazi; "Ben kabiliyetli biri değilim, resim yapa yapa ressam oldu. Sanatçı olmamın en büyük nedeni de emir altında çalışmak istemememdi. Ama keşke ben de normal olsaydım; şimdi çocuklarım-torunlarım olacaktı. Tamam resimlerim satıyor ama 40 yaşıma kadar da aç kaldım. Demek ki, bir tahtam eksikmiş!"

Paris mi, İstanbul mu?

Her ikisini de seviyorum ama ikisinden de bıktım. Yeni yerlere gitmek gerek ama fırsat yok. İkisi de benim şehrim. Paris, kültürel yönden çok önemli ama İstanbul'un şikayet ettiğimiz karmaşası da çok acaip... Çelişkileri beni çekiyor. Her köşesi farklı bir şehir. Ama gün geçtikçe kirleniyor. Deniz... Gençliğimde denize girilirdi. Ama işte, teknoloji bir canavar ve bizi yutuyor. Gazetede okudum, büyük deniz anaları gelmiş her şeyi öğütüyorlarmış. Metefor gibi ama gerçek. Gelirler de! İnsanlar yaramazlık ederse deniz analarıda gelir bizi yer! 

Kendinizi çift kültürlü mü görüyorsunuz?

Paris her yerden insanların buluştuğu bir kent. İnsan orada farklı bir atmosfer yakalıyor ama benim köküm burada. Kökümden kopmam da mümkün değil. 

Paris'e öğrenim için gittiniz. O günler nasıldı? 

Ben de hafıza kaybı var, o yüzden sık sık unutuyorum. Ama o zamanlar dünya daha değişikti. Ciddi söylüyorum. 2. Dünya harbinin yaraları sarılmış, daha petrol krizi çıkmamıştı. 68'in havası devam ediyordu; büyük bir açıklık ve kardeşlik vardı. Dünyanın daha iyiye gideceğine dair umut vardı. Şimdi öyle değil. Herkes kendi dünyasına çekilmiş... 

Şimdi Paris'e gittiğinizde o günleri özlüyor musunuz?

Ben Paris'e ilk gittiğimde Şükrü Aysan, Mehmet Güleryüz, Alaattin Aksoy, Abidin Dino vardı. Şimdi çoğu öldü. Şimdi kimler var? Yüksel Aslan, Ömer Uluç, Selçuk Demirel var. Bu kadarcık kaldık. Yine bir araya gelir sohbetler ederiz. Ama herkes bizim sadece resim konuştuğumuzu sanır, aksine fazla konuşmayız. Siyaset, dünyanın şekillenişi, kaygılarımızı bir de günlük meseleleri konuşuruz.

Komet'in resimde aradığı nedir?
Şiir. Bunu da resmin kendi diliyle vermeye çalışırım. Bazen muvaffak oluyorum, bazen de olamıyorum. Mizah, humor, absürd'de şiir görürüm. İsterim ki, resim, kendi organik yapısından ayrı olarak insanları bir yere götürsün. Düşsellikte burada çok etkili olur. Benim resmim düşseldir çünkü dünyaya bakışım da öyle. Miguel De Unomuno'nun "Sis" romanında Ogusto Perez isimli bir burjuva vardır, kültüre-sanata çok düşkün biridir. Bir gün ona okuduğu kitabın yazarından mektup gelir. Ona "Artık roman bitiyor ve romanın mantığına göre ölmeniz gerek" diyordur. Yazarın evine gider ve ona tanrı da sizi düşünde görüyor der. İşte hepimiz bu öyküdeki gibiyiz, biri diğerinin kahramanı ama yazar da Tanrının düşü. Yaşadığımız, gördüğümüz her şey o yüzden bir düş, ve ben resmimde bunların peşine düşerim.

Komet'in başarısının sırrı nedir? 
Ne başarısı. Ünlü olduğum içinse çok ünlü var. Pop şarkıcıları benden daha ünlü. Küçük yaştan beri bir işe yönelir ve çabalarsan bir yerle gelirsin. Benimki de öyle. Herkes bir yaşam tarzı seçiyor. Ben kafadan çatlak olduğum için resmi ve şiiri seçtim. Ne olacığınızın, geleceğinizin belli olmadığı bir iş bu! 40 yaşına kadar aç kaldım. 

Neden sanat?

Samimi bir yanıt vereyim; çünkü bir büroda sabahtan akşama çalışma istemedim. Kimsenin emrinde olmak istemedim. Altarnatifi de sanattı. Sanatçı oldum. Bu yaşıma kadar da hiç çalışmadım. Ama bir zaman sonra "Keşke bir işe girseydim, benim de çocuklarım-torunlarım olurdu" dedim. Hala da derim. Şimdi emekli olmuştum. Ya da niye kasabada yaşayamadım. Ne gereği varmış bunca sıkıntının, çabanın! Demek ki, bir tahtam eksik! Ayrıca başka bir iş de yapabilirdim. Çünkü resme kabiliyetli biri değilim. Ressamların el yatkınlığı diye bir özelliği vardır, o bende yoktur. Bense kendimi zorla ressam yaptım. Bu yüzden de bir figürü deneye deneye yaparım. Tabii zamanla el becerisi arttı. Ama ben de de eleştirel bakış iyidir, bura şöyle olsa daha iyi derdim, bakar bakmaz. Ama ne işim vardı, bulaştım bunlara. Tuzu kuru bir aileden gelsem ve sanata yönelsem, tamam! Ama ben Çorum'da doğmuşum... Sonrada İstanbul'a gelmişiz. Ama ressam olacağım o zamandan belliymiş, yastıklara falan resim yaptığımı hatırlarım. Az da fırça yemedim. 

Bir tabloya günlerinizi hatta aylarınızı veriyorsunuz. Sonra da belki hiç hoşlanmayacağınız biri alıp gidiyor. Ne hissediyorsunuz? 

İlk zamanlar resmin parasını hemen harcamam gerekirmiş gibi bir hisse kapılırdım. Arkadaşlar, toplanıp içmeye giderdik. İçerken; "Şu an resmin sol üst köşesini yiyoruz, biraz sonra da ortasını yiyeceğiz" diye de espiri yapardık. Aslında bu bir çeşit yabancılaşmaydı. Ama birinin emrinde çalışmaktansa resim satmayı tercih ettim. Ayrıca insandan umut kesilmez, o adam sanattan anlamayan biri olabilir ama belki çocuğu o resme bakarak bir şeyler kazanacaktır. Bunu kimse bilemez.

Piyasada kaç resminiz var?

Bilmiyorum. Herhalde irili ufaklı 2 -3 bin resmim vardır. Ama çok görmeyin, 60 yaşındayım. Benim hocalarım çok az resim yapardı. Ama ben hocalık bile yapmadım, tek gelirim resim oldu. 

Resimlerinizin sahteleri yapılıyor mu?

Sahtelerini yapamazlar, sanmıyorum. Ben bile yapamam. Çünkü önceden karar vererek resim yapamam. Zaman içinde katmalar falan oluşuyor bu yüzden. Ama taklitleri olabilir ve onları da hemen anlarsınız. Ben resme başlarken bazen bir renk, bir ön fikir olabilir.

Benim resmimin diyalektiği var. Bir done bir diğerini etkilemeye başlar ya da bir fikir başka fikre dönüşebilir. Yağlıboya resimlerde uzun süre çalışırım. Bu, yavaş yavaş bir dünyanın belirmesidir. Bazen bir yüz belirmiştir, ben farkında olmadan, bazen de başka figürler. O zaman eleme yapmaya başlarım. Artık resme ilişkin bir şiir oluşmuştur ve onu netleştirmek isterim. Resim benim için "ŞEY"lerin bilimidir. 

Bir yağlıboyu tablo ne kadar sürer?

Hiç belli olmaz. Bir yıl, 3 ay... Birden fazla tablo üzerinde çalışırım. En çok atölyenin yalnızlığını çok severim. Ara verdiğimde de en çok o yalnızlığı özlerim. 

Komet'in bir günü.

Komet'e bir gününüz nasıl geçer diyorum, Varyag'ın Boğaz'dan geçtiği günü örnek veriyor. Anlıyorum ki, bir günü bir öncesine benzemez. Her türlü sürprize açıktır ve plan kabul etmez: "Arnavutköy'e çalışmaya gidecektim ama Varyag yüzünden trafik berbattı. Takside saatler geçirdim. İndim, çok çalışmak istiyordum ama hava da çok güzeldi... Sonunda çalışmak için geç kaldım. Akşam da arkadaşlarımla biraz içki içtim. Böyle... Bir şöyle başlar, şöyle biter diyemem bu yüzden." 

Komet ve şiir

Komet, için şiir büyülü bir şey. Diyor ki, "Adamın teki kalkıyor ve herkesin kullandığı 5 sözcüğü yan yana getiriyor ve yerimizden sıçrıyoruz. Bu büyü değilde nedir"! Can Yücel'i çok severim. Onun tavizsiz tavrını, şiirini... Ece Ayhan, Yahya Kemal, Dıranas, Melih Cevdet, Edip Cansever, Turgut Uyar. Çok büyük şairler. 

Komet'in gözünden 11 Eylül ve sonrası 

Batı ve Batı demokrasisi çok yüceltildi. Şimdi ırkçılık hortladı deniyor. Oysa hortlamış falan değil zaten vardı, sadece su üstüne çıktı. Herkes Arap düşmanı oldu. Çünkü Amerikan kültürü tüm dünyayı etkisi altına almış durumda. Şimdi birileri de "Arap düşmanlığı gerek" diyor, herkes Arap düşmanı oluyor. Ama Batı düşüncesi tıkandı. Rönesans'tan beri gelen tek yönlü düşüncenin yıkılması gerek. Ancak alternatif yok. Kimileri İslam diyor ama mümkün değil. Ekonomik ve fikri olarak da yetersiz. Hiçbir platformu yok. Ayrıca düzene benim anladığım anlamda karşı çıkmıyor. O da bir düzen dayatıyor.