Antikalar E-posta Listesi

Türk Sanat Piyasasından haberdar olmak için, en güncel müzayedeleri takip etmek için lütfen eposta listemize üye olun.

         

123 Street Avenue, City Town, 99999

(123) 555-6789

email@address.com

 

You can set your address, phone number, email and site description in the settings tab.
Link to read me page with more information.

Yazının piri Kazasker Mustafa İzzet Efendi

Türk hat sanatının 19. yüzyılda yaşamış büyük ustası Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin yaşamı ve eserlerini M.S.G.S.Ü. Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Gündüz anlatıyor

Estetik kurallara bağlı kalınarak ölçülü ve güzel yazı yazma sanatı Hüsn-i Hat dünya sanat tarihinde önemli bir yere sahiptir. Yüzyıllar boyu gelişmesini sürdürerek günümüze kadar gelmiştir. İslam yazısının ilki, dik ve köşeli, “Kûfî” adı verilen yazıdır. Kûfî yazının birçok çeşitleri vardır ve Kuran-ı Kerim’in yazılmasında bolca kullanılmıştır. Kûfî yazı ayrıca Selçuklu yapılarının vazgeçilmez bir unsurudur. “Sülüs” ve “Nesih” yazılarının mucidi olarak bilinen İbn Mukle (ö. 940), kaynakların belirttiğine göre koyduğu kurallarla, Emevilerin son zamanlarında ilerlemeye başlayan yazının gelişmesine katkıda bulunmuştur. Hat, İbn Mukle ile birlikte 10. yüzyılın başlarında kanun ve kaideleri belirlenmiş bir sanat özelliği kazanmıştır. İbn Mukle yazının kurallarını tespit için 3 esas kabul etmiştir. Bunlardan birincisi “nokta”, ikincisi “daire” üçüncüsü ise bir “elif”tir. Nokta harflerin uzunluk ve derinliklerini, daire dairevi harflerin dönüşlerini, elif harfi de dikey harflerin uzunluklarını göstermek için kullanılmıştır. İbnü’l Bevvâb (ö. 1024) İbn Mukle’nin hattını inceleyerek geliştirilmiş ve güzelleştirilmiştir. Sülüs ve nesih yazıların yanı sıra “Muhakkak”, “Reyhânî”, “Tevkî” ve “Rıkâ” yazı çeşitleri de geliştirilerek “Aklâm-ı Sitte” (Altı Kalem) oluşturuldu. Aklâm-ı Sitte İslam yazılarının temelini oluşturur. Kamış kalemin ucunu ilk kez eğri kesen Yâkut-el Mustasımî (ö. 1298) hat sanatı tarihinde önemli bir isimdir ve Aklâm-ı Sitte’nin terakki ettiricisi olarak kabul edilir. Hat sanatında gelişme, Osmanlı toplumunda ortaya çıkmış ve Türk sanatçılarının eliyle yeni boyutlar kazanmıştır. “Kur’ân-ı Kerîm Mekke’de nâzil oldu. Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” sözü bu gerçeği en iyi şekilde ifade eder. Hattatların kıblesi olarak kabul edilen Şeyh Hamdullâh (1429-1520) Aklâm-ı Sitte’de büyük değişiklikler yaparak, bu yazıları Türk beğeni ve anlayışına göre yeniden düzenlemiştir. Şeyh Hamdullah Aklâm-ı Sitte’de klasik Türk ekolünün kurucusudur. Şeyh Hamdullâh’ın çağdaşı sayılan Ahmed Karahisarî (ö. 1556) klasik çizgideki başarısının yanı sıra yeni yorum ve denemeleri ile tanınan önemli bir hattatımızdır. 17. yüzyılda Şeyh ekolünü geliştiren Hâfız Osman (1642-1698) ile “nesih” ve “sülüs” yazıları tekamülün zirvesine ulaşmıştır. Hâfız Osman’ın yazdığı Kuran-ı Kerim’ler tüm İslam ülkelerine yayılmıştır. Mimariden resme, musikiden tezhibe kadar bütün sanat dallarımızın 18. yüzyıldan itibaren Batı etkisinde kalmasına rağmen hat sanatı günümüze kadar klasik çizgide başarılı bir şekilde devam etmiştir. Bunun en büyük sebebi, diğer sanat kollarının aksine hat sanatını etkileyecek bir karşılığın Batı’da bulunmaması ve hat sanatının hat ustalarınca nesilden nesle sağlam kurallar ve büyük bir sevgi ile ulaştırılmış olmasıdır. Tâ’lik yazı ustası Mehmet Esad Yesârî (ö. 1798) kendine has ekolü ile Mahmut Celâleddîn (ö. 1829), tuğranın son şeklini yerine oturtan Mustafa Râkım (1758-1826), Yesarizâde Mustafa İzzet Efendi (ö.1849), Ayasofya’daki kalem ağzı genişliği otuz beş santim olan levhaları yazan, celî hattın en başarılı isimlerinden Kazasker Mustafa İzzet (1801-1876), Samî Efendi (1838-1912), Nazif Bey (1846-1913), Hulusi Efendi (1869-1940), Reis’ül Hattâtîn Hacı Kâmil Akdik (1861-1941), Emin Yazıcı (1883-1945), Turakeş İsmâil Hakkı Altunbezer (1873-1946), Mustafa Halim Özyazıcı (1898-1964), Necmeddin Okyay (1883- 1976), Hâmid Aytaç (1891-1982) ve Emin Barın (1913-1987) gibi birçok hattatımızın muhteşem eserleri bunun en belirgin kanıtıdır. Hat ustalarımızın katı bir gelenekçilikten uzak olmaları yazı sanatında farklı üslupların gelişmesine sebep olmuştur. Bugün hat sanatı, ustaların yolunu izleyen hat sanatçıları tarafından başarıyla devam ettirilmektedir.

Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin muhakkak, sülüs ve nesih hatlarıyla H. 1293/ M. 1876’da yazdığı Medîne-î Münevvere ve             Mekke-i Mükerreme tasvirli Hilye-i Şerife, 123x85 cm, özel koleksiyon. Fotoğraf: © Antik A.Ş. arşivi.

Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin sülüs ve nesih hatlarıyla H. 1282/ M. 1866’da yazdığı Hilye-i Şerife, 39x29 cm, SHM no: 15507.100. Fotoğraf: © Antik A.Ş. arşivi.

Kazasker Mustafa İzzet Efendi (1801-1876)

Türk musikisi ile hat sanatlarında altın çağın yaşandığı 19. yüzyılda bestekar, neyzen, hanende, devlet adamı ve hattat olarak büyük bir şöhrete sahip olan Mustafa İzzet Efendi, Tosya’da dünyaya geldi. Babası Destan (Destbân ve Bostan) Ağazade Mustafa Ağa’dır. Anne tarafından soyu Tophane-Kadirihane dergâhı mezarlığında gömülü olan Hz. Muhammed’in soyundan gelen İsmail Rûmî’ye ulaşır. Babasının ölümü üzerine annesi, Mustafa İzzet Efendi’yi tahsil için İstanbul’a gönderdi. Fatih Başkurşunlu Medresesi’nde Arapça ve dini ilimleri öğrenmeye başlayan İzzet Efendi, sesinin güzelliği ve musikiye olan merak ve kabiliyeti sebebiyle, Kömürcüzâde Hafız Şeyda’dan musiki meşketti. Her cuma günü Hidayet Camii’nde müessir, davudi bir ses ve güzel bir eda ile okuduğu “na’t-ı şerif”i çok beğenen padişah 2. Mahmud, Silahtar Gazi Ahmet Paşazade Ali Paşa’ya onun sanat öğrenimi ve terbiyesiyle ilgilenmesini emretti. Sultanın bu iradesi üzerine Ali Paşa, bir müddet İzzet Efendi’yi kendi dairesine alarak saray için yetiştirdi. Ali Paşa’nın yanında gördüğü bu tahsil ve terbiyeden sonra, Galatasaray’a alınan İzzet Efendi üç yıl Galatasaray’da ilim ve marifetini daha da geliştirdi. Bu esnada kudretli bir hattat, iyi bir hanende ve usta bir neyzen olarak kendini gösterdi. Bu hünerleri sayesinde şöhreti saraya kadar aksedince Enderûn-ı Hümâyun’a alındı. Sarayda padişahın ihsana gark ettiği Şakir Ağa, Dellâlzâde İsmail Ağa, Suyolcu Salih Efendi, Kömürcüzâde Hâfız Efendi ve Basmacı Abdi Efendi gibi kudretli bir sanatkâr kadrosu içinde musiki bilgisini ve hünerini geliştirme imkanı buldu. Padişahın huzurunda yapılan fasıllara hanende ve neyzen olarak katıldı. Sarayda sanat hayatının en olgun çağını yaşayan İzzet Efendi, Türk musikisine olan vukuf ve yüksek sanat anlayışı sebebiyle bütün sanatkarların hürmet ve takdirlerini kazandı. Musikide olduğu gibi hat sanatı tarihinde de önemli bir yere sahip olan İzzet Efendi, sülüs ve nesih yazılarını Çömez Mustafa Vâsıf Efendi’den (ö. 1853) “nesta’lîk” yazısını da Yesârîzâde’den (ö. 1849) öğrenerek mezun oldu.

Kazasker Mustafa İzzet Efendi’ninmuhakkak, sülüs ve nesih hatlarıylaH. 1287/ M. 1870’de yazdığı Medîne-î Münevvere veMekke-i Mükerreme tasvirli Hilye-i Şerife,123x85 cm, TSM no: Y 3150. Fotoğraf: © Antik A.Ş. arşivi.

Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin bir hilyesi.

İlim ve sanatı, kâmil bir insan olma yolunda vasıta kılmış olan İzzet Efendi, etrafının iltifat, itibar ve alkışlarını kendisine sağlanan ikbal ve yüksek mevkileri, tasavvuf terbiyesinden aldığı prensiplerle arka plana atmayı bilmiş kimselerdendi. Fakat zamanla saray hayatından iyice sıkılan İzzet Efendi, hacca gitmek için izin istedi. 1830’da müntesibi olduğu Nakşî şeyhlerinden Ali Efendi ile beraber hacca gitti. Mekke’de bir müddet Şeyh Mehmed Can Efendi’nin hizmetinde bulundu ve onun yanında seyr-ü sülûkünü tamamladı. Dönüşte ilim muhitlerinden istifade maksadıyla yedi ay Mısır’da kaldı. İstanbul’a döndükten sonra Mahmud Paşa Hamamı yakınlarında bir ev satın alarak yerleşti ve özlemini çektiği, saraydan uzak, dervişane bir hayata başladı. Bir ramazan günü Beyazıt Camii’nde kametini dinleyen padişah 2. Mahmud: “Kamet alan kimdir?” diye sordu. Bunun üzerine: “Bir Özbek dervişidir” diye arz ettiler. Padişah: “Mustafa Efendi’nin sesini ben tanımaz mıyım, beni mi aldatıyorsunuz?” dedi. Kendisini terk ederek, derviş kıyafetinde dolaşmasına son derece müteessir olan padişah onun cezalandırılmasını istedi ise de sonra affetti. Tekrar saraya alınan İzzet Efendi, huzur fasıllarına bazen ney üfleyerek bazen de sesiyle katıldı. 2. Mahmud’un ölümünden sonra, Eyüb Sultan Camisi hatipliğine tayin edildi. 1845’te de 1. Sultan Abdülmecid’e ikinci imam oldu. Kendisine sırasıyla Selânik, Mekke, İstanbul ve Anadolu Kazaskerliği payesi verildi. Daha sonra şehzadelere yazı ve bed’i besmele hocalığı, nakibü’l- eşraf ve fiilen Rumeli Kazaskerliği yaptı. Halim selim, vakur, zarif, nüktedan ve âbid bir kişi olan İzzet Efendi’nin şiirleri de vardır. 1876’da vefat eden İzzet Efendi, Tophane’de Kadirîhâne mezarlığına defnedildi. Mezar kitabesini talebesi Muhsinzâde Abdullah Bey yazmıştır. Dini ve din dışı musiki formlarından yirmi üç eseri zamanımıza kadar gelmiş olan İzzet Efendi, sülüs ve nesih yazılarında zamanının şeyhi ve Hâfız Osman’ı kabul edilir. Celî hatta zaman zaman Mustafa Râkım yolunda da eser vermekle beraber, kendine mahsus bir üsluba sahiptir. İzzet Efendi’nin on bir Kuran-ı Kerim, iki yüzden fazla büyük ve küçük boy hilye (TİEM, 408 numarada kayıtlı Kuran-ı Kerim, TSMK. GY, biri 379 numarada kayıtlı 1287 tarihli yazdığı büyük boy hilye ile 1243 numarada kayıtlı 1293 tarihli büyük boy hilye bu sahadaki eserlerine örnek olarak gösterilebilir), on beş kadar Delâilü’l-hayrat, otuzdan fazla enâm, sayısız murakkaât ve kıt’ata, Ayasofya Camii’nin 7.5 m çapında büyük, dairevi, celî sülüs çehâr-ı yâr levhaları, Bursa Ulucamii’nde iki büyük levha, İstanbul’da Hırka-i Şerif Camii, Dolmabahçe Sarayı, Ali Paşa Mescidi, Harbiye Nezâreti (İstanbul Üniversitesi) tak kapısının iç tarafındaki celî nestalik kitabe yazıları, Ayasofya Hünkâr Mahfili, Babıâli Nallı Mescid, Mısır’da Mehmed Ali Paşa Türbesi kitâbeleri, Washington’da bulunan, H. 1269’da Sultan Abdülmecid tarafından hediye edilmiş Râkım imzalı tuğra altında iki satır celî nestâ’lik, zafer âbidesi kitâbe yazısı, Ayasofya, Hırka-i Şerif, Büyük Kasımpaşa, Küçük Mecidiye, Sinan Paşa, Yahyâ Efendi camileri celî sülüs, nur ayeti kubbe yazıları sanat dünyamıza bıraktığı eserleri arasında sayılabilir. Harf devriminden önce matbaalarda kullanılan hurufat da Kazasker’in eseridir. Ayrıca Keşfü’l-İrâb ve Avâmil Muribî adlı iki telifi vardır. Musikide Tarz-ı Cedîd makamı onun terkibidir. Hat sanatı sahasında yetiştirdiği talebelerinden Mehmed Şevket Vahdetî (ö. 1871); Şef Bey (ö. 1880); Muhsinzâde Abdullah Bey (Reîsü’l-hattatîn) (ö. 1899); Abdullah Zühdî Bey (ö. 1879); Hasan Rıza Efendi (ö. 1920); Kayışzade Burdurlu Hâfız Osman (ö. 1894); Mehmed İlmî Efendi (ö. 1923); Mehmed Hilmi Efendi (ö. 1900); Hafız Hasan Sırrî (ö. 1907); Hafız Hasan Tahsin (1916) ve Siyâhî Selim efendiler önde gelen hattatlardandır.

KAYNAKÇA:

  • Alparslan, Ali, Ünlü Türk Hattatları, Ankara, 1992. Derman, M. Uğur, İslam Kültür Mirâsında, Hat San’atı, İstanbul, 1992. İnal, İbnülemin Mahmud Kemal, Son Hattatlar, İstanbul, 1970 Rado, Şevket, Türk Hat Sanatı, İstanbul. Serin, Muhittin, Hat Sanatı ve Meşhur Hattatlar, İstanbul, 2003. Taşkale, Faruk-Gündüz, Hüseyin, Hat Sanatında Hilye-i Şerîfe, Hz. Muhammed’in Özellikleri, İstanbul, 2006.

Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin celî sülüs ehl-i beyt (pençe-i âl-i abâ) levhası, Muhittin Serin koleksiyonu.

Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin sülüs ve nesih hatlarıyla yazdığı Hilye-i Şerife levhası. Tezhip: Mihriban Sözer.                                 Ekrem Hakkı Ayverdi koleksiyonu.

Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin celî sülüs zerendûd levhası, Âl-i İmran 3/8.