Antikalar E-posta Listesi

Türk Sanat Piyasasından haberdar olmak için, en güncel müzayedeleri takip etmek için lütfen eposta listemize üye olun.

         

123 Street Avenue, City Town, 99999

(123) 555-6789

email@address.com

 

You can set your address, phone number, email and site description in the settings tab.
Link to read me page with more information.

Topkapı Sarayı Müzesi Arşiv ve Kütüphanesindeki Mücevher Tasarımları

Sabahattin Türkoğlu

Topkapı Sarayı’nın arşiv ve kütüphanesi hala gün ışığına çıkmamış birçok belgeyi ihtiva etmektedir. Bir iki yıldan beri şahsen hazine eşyası üzerinde bazı araştırmalar yapmaktayım. Arşivde yapılan bazı tespitler gerçekten hazine eşyası hakkında bugüne kadar bilinmeyen birçok gerçeği ortaya çıkarabilecek değerdedir. Elbette bunların başında hazine defterleri gelir. Bu defterlerde hazineye giren ve çıkan bütün eşya gruplandırılarak yazılmıştır. Bunlar yıllar itibariyle tutulduğu için birinde mevcut olup diğerinde olmayan veya yeni eklenen hazine eşyası açık olarak tespit edilebilmektedir. Padişahlara gelen ve padişahların verdiği hediyeler de kaydedilmişlerdir. Bugün hazine seksiyonunda teşhir edilen veya saklanan eşyanın bir kısmının tarihleri, geliş şekilleri bu belgelerle ortaya çıkmış bulunmaktadır. 

Hazine defterleri dışında arşivde tek sahifeler halinde çeşitli sebeplerle yazılmış belgeler, hesap pusulaları, mektuplar, küçük notlar da vardır. Bunların içinde kuyumcunun yaptığı işin şekli, harcanan altın miktarı, kullanılan taşlar ve bunların parasal değerleri ile işçilik ücretleri yazılıdır. Doğal olarak birçok belgede teslim eden veya teslim alan kişilerin adları da belirtilmiştir. Bu sayede bazı hazinedar başların ve birçok kuyumcunun adlarını da tespit etmiş durumdayız.

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Elmaslı iğne, dal, yaprak çiçek tarzında dizayn edilmiş 19.yy ikinci yarısı (2/7578).

Saraydan kuyumculara verilen siparişler arasında bir pusulaya bir de küpe çizimi eklenmiştir ki böyle bir buluntu fevkalade önemlidir. Bu pusula başkalarıyla birlikte bir arada bulunmuştur ve hepsinin, Refia Sultan’ın kuyumcu Minas vasıtasıyla yaptırdığı mücevherata ait hesaplar olduğu anlaşılmıştır. Refia Sultan, Sultan II. Abdülhamid’in kız kardeşlerinden biri olduğuna göre belge ve çizim 19.yüzyılın son çeyreğine ait olmalıdır. Belgede aynen şunlar yazılıdır: (Topkapı Sarayı arşivi E 13/1338) “En yukarıdaki büyük taşın etrafında 6 ufak taşın üçü pırlanta ve üç tanesi la’l olacak. Ortadaki keza: Bu resmin nişan olan mahallerine 3’er inci konacak. En uçlarına birer pırlanta konacak. Not: Bunun için inci verilecek. Bu resimdeki bir çift küpe değeri 40 lira-i osmanidir.”

Saraydan kuyumculara verilen siparişler arasında bir pusulaya bir de küpe çizimi eklenmiştir ki böyle bir buluntu fevkalade önemlidir. Bu pusula başkalarıyla birlikte bir arada bulunmuştur ve hepsinin, Refia Sultan’ın kuyumcu Minas vasıtasıyla yaptırdığı mücevherata ait hesaplar olduğu anlaşılmıştır. Refia Sultan, Sultan II. Abdülhamid’in kız kardeşlerinden biri olduğuna göre belge ve çizim 19.yüzyılın son çeyreğine ait olmalıdır. Belgede aynen şunlar yazılıdır: (Topkapı Sarayı arşivi E 13/1338) “En yukarıdaki büyük taşın etrafında 6 ufak taşın üçü pırlanta ve üç tanesi la’l olacak. Ortadaki keza: Bu resmin nişan olan mahallerine 3’er inci konacak. En uçlarına birer pırlanta konacak. Not: Bunun için inci verilecek. Bu resimdeki bir çift küpe değeri 40 lira-i osmanidir.”

Elimizdeki diğer belgeler sadece çizim halindeki mücevher tasarımlarıdır. Maalesef bunlar hakkında daha önce sözü edilen yazılı hiçbir belge ele geçmemiştir. Bu çizimler arşivde değil kütüphanede saklanan eserler arasında bulunmaktaydı. Yapıldıkları kâğıdın öteki yüzünde, iri rakamlarla yazılmış kayıt numaralarından başka bir yazı yoktur. Topkapı Sarayı Hazinesi’nde bu çizimlere benzer takılar bulunamamıştır. Bilindiği üzere haremden çıkan kadınlar mücevherlerini beraberlerinde götürürlerdi. Ölümlerinden sora bazı kadın takıları hazineye dönmüşse de sayıları azdır. Bu durumda yapılmış teknikleri ve motif üsluplarıyla bir tarihleme yapmaktan başka çare yoktur. 

Tarihleme konusunda bize en çok yardım edecek olan şüphesiz motif özellikleridir. Birçok takida görüldüğü gibi barok ve rokoko üslupları bariz olarak uygulanmıştır. Bu üslubun Osmanlı ülkesinde 18.yüzyılda girdiği düşünülürse çizimler ve mücevherler bu asra veya sonrasına ait olmalıdır. Osmanlılar tarafından sevilerek kullanılan yerli motifler de gene III. Selim devrinden itibaren görülür. Bunların en belirgini Zülfikar, ay yıldız ve güneş tasvirleridir. Bu aynı zamanda başka bir durumun ifadesidir. Birçok motif Avrupa kaynaklı olsa dahi tasarımı çizen ve uygulayan sanatkârlar yerli yani Osmanlı idi. Diğer taraftan yazılı belgelerde adı geçip de, nasıl bir şey olduğu anlaşılamayan motif ve takı türleri ise güneş, ay-yıldız v.s. ayrıntılı olarak tanınabilmiştir. Bu tasarımlardan ortaya çıkan teknik ve sanat tarihi açısından önemli bazı sonuçları vardır.

Buna göre, Sarayın Ehli-i Hiref teşkilatı içinde her sanatçı gibi kuyumcularında var olduğunu kesinlikle biliyoruz. Buna rağmen uzun yıllar (asırlarca) bütün sanatkârlara kaynak olabilecek motif ve biçimler saray nakkaşları tarafından çizilmekteydi. Ehl-i Hiref teşkilatının ve dolayısıyla nakkaşların son yüzyıllarda –tamamen dağılmasa bile eski önemlerini kaybedecek derecede azaldığını kabul edebiliriz. Kaldı ki Topkapı Sarayının terk edilmesinden sonra diğer saraylardaki sanatçıların durumu hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz. Böyle olsa bile buradaki çizimlerin bir nakkaş elinden çıkmadığını iddia edebiliriz. Zira nakkaşlar sadece motif ve biçim üretirlerdi. Çeşitli mesleklerin ayrı ayrı teknik inceliklerine vakıf olmaları ancak tesadüfen veya nadiren bahis konusu olabilirdi. Oysa bu çizimler görüldüğü gibi tamamen teknik. Bütün teknik detaylar çizgilerle verilmeğe çalışılmıştır. Bu durumda iki ihtimal mevcuttur. Bunlardan birincisi kuyumcuların kendileri için iş yapan nakkaşları vardı. İkincisi ise bu çizimler doğrudan kuyumcular tarafından yapılmıştır. 

Çizimlerde görülen teknik özellikler arasında taşların kalitesi çeşitleri ve kesimleri yani taşların fasetaları büyük ölçüde dikkati çeker. Bu tasarımların sarayda bulunması mücevherlerin saray çevresinde kullanıldığının bir ifadesidir. Kaldı ki taş cinsleri ve ölçüleri bunun başka bir ispatı sayılır.

Osmanlı ülkesinde taşlara faseta vermek 15.yüzyıla kadar iner. Belgeler bunların mümkün mertebe çok fasetalı olanlarının değer taşıdığını yazar. Fakat işlem çok ilkeldir.

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Sadekar tarafından hazırlanmış madeni montür. Kuran kabı olmalıdır.

vrupa’da ise daha gelişmiş tekniklerle taş kesilip fasatlanıyordu. Bu yüzden İstanbul’un İngiltere, o zamanki adı Felemenk olan Hollanda ve Belçika ve Fransa ile bu konularda da ilişkileri olmuştur. Nitekim arşiv belgelerinde Felemenk elmas, Londura elmas tabirleri sık sık geçer. Hatta bunlardan birinin hikâyesi ilginçtir. Nur-ull Ayın (göz nuru) denilen elması Nadir Şahın Hindistan’dan getirdiğine inanılır. Bu elmas da diğerleri gibi Nadir Şahın ölümünden sonra çeşitli ellere düşmüş bir tacir vasıtasıyla III. Selim’in annesine duyurulmuş ve 600 kese altın karşılığında saraya alınmıştır. Mahruti bir şekle sahip olmakla beraber pırlanta haline getirilirse daha çok değer kazanacağına karar verilir. 60 kıratlık elmas traş edildikten sonra 40 kırata düşmüş fakat daha kıymetli olmuştur. Olayın konumuzla ilgili kısmı bu traşlanma işlemiyle ilgilidir. Zira elmasın traşlanması için İstanbul’da usta istendiği, sonunda bu ustaların Fransa’dan temin edildiği belgeler anlatır. 

Böylece hem teknik hem de motiflerde büyük ölçüde Avrupa etkisi bahis konusudur. Tasarımlardaki her şey bunu açıklar. Buradan başka bir sonuç daha çıkmaktadır. Sanatın birçok dalında 18.yüzyıldan itibaren Avrupa’da doğmuş üsluplar görülmesine rağmen mücevher işlerinde bunun varlığından pek söz edilmemekteydi. Değerli madenler üzerine çeşitli tekniklerle yapılan süsler arasında barok ve rokoko motifler çok görülmesine rağmen kıymetli taşlarla bezeli takılarda da böylece batı etkisinin varlığı belgelenmiş olmaktadır.