Antikalar E-posta Listesi

Türk Sanat Piyasasından haberdar olmak için, en güncel müzayedeleri takip etmek için lütfen eposta listemize üye olun.

         

123 Street Avenue, City Town, 99999

(123) 555-6789

email@address.com

 

You can set your address, phone number, email and site description in the settings tab.
Link to read me page with more information.

Miğferler

Hilmi Aydın

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

16.yy. sonu Türk Miğferi

Miğfer, kelime olarak, savaşta başa giyilen tas, çelik başlık, tulga anlamlarına gelmektedir. Türkçe`de, zırh başlık, zırh-külah, aşık, aşuk, ışık, yışıh, dalga, dobulga, doluga, davulga-dulg, tobulga, toğulga, tulga, tuvulga, yalma, yelme gibi isimlerle de anılmıştır. 

Yakın savunma araçlarından olan miğfer, doğuda daha çok konik uçlu, başlık şeklinde kullanılmıştır. Bunun nedeni, kılıç darbelerini yana kaydırarak tam bir korunma sağlaması ve giyene heybetli bir görünüm kazandırmasıdır. 

Türk miğferlerinde her yüzyılın kendine has özellikleri görülmektedir. 14. yüzyılın sonu ve 15. yüzyıl Türk miğferlerinin hemen hepsi göz siperlikli ve peçeliklidir. Bu dönemde gövde oldukça ince ve sivridir. 15. yüzyılın sonlarına doğru gövdenin inceliğini kaybettiğini, tepeliğin küçülerek kısaldığını ve doğu etkili dışa taşkın ve şişkin gövdenin belirmeye başladığını göruyoruz. 16. yüzyıl, Türk miğferleri için en olgun devir olarak kabul edilir. Bu dönemde miğferlerde oranlar gayet başarılı olarak tatbik edilmiştir. Ağız çevresi ve gövde, birbirleriyle uyum içindedirler. 17. yüzyılın başında tepeliğin fonksiyonunu kaybettiğini ve gövdenin bazen dilimli, bazen düz olduğunu görüyoruz. Yine bu dönemde göz siperliklerinin kalkarak yerine alın siperlerinin geldiğini anlıyoruz.

Bayramlarda ve özel tören günlerinde giyilen değerli taşlarla süslenmiş ve çok güzel yazılarla bezenmiş Türk miğferleri de vardır. Türk miğferlerinde süsleme olarak kazıma, kakma, kabartma tekniğiyle bitkisel motifler ve bolca yazı uygulanmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi Silah Bölümü'nde 17. yy.`a ait çok miktarda tombak miğfer de bulunmaktadır. 

Memluk miğferlerinde, 15. yüzyılda çok parçalılık görülür. 15. yüzyılın ilk yarısında siperlikli miğferlerin ilk örnekleri ortaya çıkıyor, bunlar kasket görünümündedirler. 15. yüzyılın ikinci yarısında miğferler uzayıp sivrilerek konik formu doğurur. Bu yüzyılda hareketli burun siperliğinin yanına bir de tuğ yuvası ilave edilmiştir. 16. yüzyılın başında ilk defa kitabeli miğfer yapılır ve süslemeye daha önem verilmeye başlar. Memlük miğferlerinde süsleme olarak kazıma, kakma, kabartma, altın yaldız, bitkisel motifler ve yazılar görülür. 

İran miğferlerinde, 15. yüzyılda kendilerine özgü bir Yarım Küre formu görüyoruz. Ağız kısımlarında kitabe, gövdede süsleme motifleri vardır. Miğferde bir burun siperliği ve iki tuğ yuvası alır. 16. yüzyılda basık yarım küre formu devam ederken miğferlerde tepeye doğru bir sivrilme görülür. Bu yüzyılda miğferlerdeki tuğ yuvasının ikiden üçe çıktığını anlıyoruz. 17. yüzyılda zırh peçeliğin üç sivri uzantı halinde sarktığı görülür. İran miğferlerinde süsleme olarak bitkisel süslemenin yanısıra, insan ve hayvan figürleri, hayvan mücadelesi sahneleri mimari motifler ve bolca yazı yeralmaktadır. 

Türk, Memluk ve İran miğferlerini birbirleriyle karşılaştırdığımızda, Türk ve Memlük miğferlerinin form olarak birbirlerine benzediğini İran miğferlerinin ise gerek form ve gerekse peçelikli oluşlarıyla onlardan ayrıldığını görmekteyiz. 17. yüzyıldan sonra ise miğferlerin süsleme ve form bakımından herhangi bir değişikliğe uğramadığını ve işlevlerini yitirdiğini anlıyoruz.

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

15.yy. sonu Türk Miğferi

Miğferin Yapımı 
Dövme tekniği ile yapılan miğferler, bir tek madeni levhadan hazırlanabildikleri gibi ayrı ayrı parçalar halinde yapılıp, sonradan birleştirilebilirler. Genellikle gövde kısmı tek parçadan hazırlanır, enselik, kulaklık, alın siperliği ve tuğ yuvaları miğfere sonradan perçinlenirdi. 

Tek parçadan miğfer yapılırken kullanılacak maden levha haline getirilir ve ısıtılarak ortası çukurlaştırılmış kalıplar içerisine konur, daha sonra etrafına dizilmiş ustalar tarafından sıra ile dövülerek yuvarlak bir şekil alması sağlanır. Dövme işleminden sonra maden sertleşerek kolay kırılabilir bir duruma geldiğinden, daha sonra levha ateşte tavlanarak yumuşatılır ve tekrar dövülmeye devam edilir. Bu işlem, maden istenilen şekle gelinceye kadar devam eder, dövme işlemi büyük bir ustalık ve maharet ister, çünkü çekiç darbe izlerinin maden üzerinde belli olmaması gerekmektedir. Eğer parçalı miğfer yapılmak isteniyorsa karşılıklı kenarlar lehimlenmek sureti ile birbirine tutturulur. 

Burun siperliği, alınlık vb. gibi parçalar miğfere genelde perçinle tutturulmuşsa da bu işlem için özel menteşeler de kullanılmıştır. Perçinler miğferin kendi hammaddesine göre, bakır miğferde bakırdan, demir miğferde demirden yapılmışlardır. Bazı miğferlerde gövdede görülen dikey veya yana meyilli yivlerin daha önceden tahta kalıba çıkarıldığı ve çekiçle dövülerek form verilirken bunların da eserde belirdiği tahmin edilmektedir.

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

17.yy. sonu Türk Miğferi

İlk devirlerde miğferlerin demir ve çelikten yapıldıklarını 16.yy dan sonra ise, bakırdan yapılmış miğferlerin yoğunluk kazandığını görüyoruz. 

Miğfer Türleri ve Parçaları
A - Peçelikli Miğferler
1- Peçelik: Miğferin ağız kısmına tutturulan ve omuzlara kadar inen, ön tarafı açık, çelik halkalardan örülü bir parçadır. Önden alın hizasına kadar, yanlardan ve arkadan omuzlara kadar iner. Bazı miğferler de önden rozet şeklinde sustalarla tutturulmuştur. 
2- Ağız Kısmı: Miğferin başa geçirilen kısmıdır. Ön tarafında iki göz oyuğu olup, göz oyuğunu ve ağız çevresini çok defa ince ve çelik bir çember çevirir. Bu çember mukavemeti arttırmak için konmuştur. Yapıldığı döneme göre yüksek veya dar olabilir. Ağız kısmı gövde ile, kesiksiz olarak tepeliğe kadar devam edebilir. Kitabeler zemininde rumi ve palmetlerden gelişen motiflerle süslendiği gibi, zeminin spiral motiflerle de tezyin edildiği görülür. 
3- Gövde: Miğferin en dikkati çeken yerlerinden biri olup, dik ve diagonal yivlerle süslü olduğu gibi bazen de düz olarak bırakılmıştır. Gövdede genellikle kitabe yoktur. 
4- Tepelik: Yukarı doğru uzayan ve gövdenin yuvarlaklığını kapatan ince uzun bir parçadır. Erken dönemlerde tepelik ayrı bir parça halinde yapılmış ve miğfere raptedilmiştir. Geç devirlerde özelliğini kaybetmiştir. Bu kısım ile gövdenin birleştiği yere YALMA denir. 
5- Burun Siperliği: Burnu korumak için yapılmış olup hareket kabiliyetine sahiptir. Aşağı yukarı, inip çıkabilir. Bazı miğferlerde her ucu, bazılarında da yalnız üst ucu alem şeklindedir. 
6- Çengel: Harp edilmediği zaman miğferi taşıyan şahsın peçeliği toplayıp yüzünü açması için konulmuştur.

B- Siperlikli Miğferler
1- Ağız Kısmı 
2- Gövde
3- Tepelik
4- Burun Siperliği: Peçelikli miğferlerle aynı olup, fazla olarak şu parçaları vardır: 
a) Alın (Güneş) Siperliği: Alnın çeşitli darbelerden ve güneşten korunması için yapılmıştır. 
b) Kulaklık: Kulakların korunması için yapılmıştır. 
c) Enselik: Peçeliği kaldırılmış olan miğferlerde iki parça olarak peçeliğin yerini tutarlar. Az da olsa hareket kabiliyetleri olup, miğfere özel menteşeler ile bağlanmışlardır. 

Miğfer Süslemelerinde Kullanılan Teknikler
1- Oyma (Ajur) Tekniği: Değişik madenlerden sivri uçlu çelik kalemlerle oyularak, arada boşluklar bırakacak şekilde işlenmesine denir. Bazen motifler ve yazılar oyulur, bazen de aradaki boşluklar oyularak motifin kabarık bir görünüm alması sağlanır. 
2- Kazıma Tekniği: Maden sanat eserlerinin üzerinin çelik kalemlerle işlenmesine denir.

3- Dökme Tekniği: Eritilen madenin bir kalıp içine dökülmesiyle yapılır. 
4- Kakma Tekniği: Madenin, tahtanın, veya taşın bazı kısımlarını oyarak daha kıymetli başka bir madenden veya maddeden parçalar yerleştirmek suretiyle yapılan süsleme tekniğidir. 
5- KabartmaTekniği: Madenin yüzeyi önceden hazırlanan örnek kalıbı üzerine konularak ve arkasından satha çizilmiş motiflerin içi sivri uçlu aletlerle dövülerek, motiflerin satha kabarık olarak çıkarılması tekniği olup, genellikle düz yüzeylerde kullanılır. 
6- Tombak Tekniği: Genel olarak bakır üzerinin altınla kaplanmasına denir. 

Türk Madeni Silahlarında "Kayı Arması" 

Maden işlerinde kullanılan teknikler, bazı buluşlada hemen hemen aynen kullanılmışlardır. Kayı boyu damgasının her esere yüz yıllar boyunca hiçbir değişikliğe uğramadan vurulması önemli bir durumdur. Bu damga eserin bütün işlemleri bittikten sonra uygulanırdı. 
Türkler bütün silahlarına kayı damgasını vurmuşlardır. Bu damga harplerde ele geçirilip ikinci defa kullanılan malzemeye de vurulmuştur.